Türkiye Cumhuriyeti, altına imza attığı uluslararası sözleşmelerin kanun hükmünde olduğunu ve kendi kanunlarının üstünde bir yere sahip olduğunu belirtiyor. Yine de “içişlerimize karışamazlar” tepkisinin beklendiği gibi devam edecek olduğu anlaşılıyor. AİHM kararları olsun, Anayasa Mahkemesi kararlarına karşı, sert itirazlar, “önyargılı davranıyorlar” çıkışları görebiliyoruz. Ancak Türkiye’deki hukuk sistemi, bu kararı uygulamakla yükümlü. Siyaseten bu kararın ve bu gibi kararların uygulanmasına yol verilerek, Avrupa ile ilişkilere, yeni bir yön çizilebilir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 2014 başlarındaki bazı konuşmaları sadece iktidar ve iktidar basını tarafından değil, yargı tarafından da Gülen cemaatinin bir terör örgütü olduğunun miladı ve ‘kanuni gerekçesi’ olarak benimsendi, hükümler böyle verildi. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun 17 Mart 2017 tarihli genel kurur kararından: “17/25 Aralık bürokratik darbe girişimini müteakip ilk defa Devlet katında yüksek sesle FETÖ / PDY terör örgütünün silahlı bir terör örgütü olduğu açıkça vurgulanmış[tır]… [Dolayısıyla 17/25 Aralık’ın FETÖ/PDY’nin] terör örgütü olarak nazarı itibara alınmasının miladi tarihi olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır…” AİHM, hukukumuzun yerli ve milli özünü bilmediği için TC devletine naif sorular soruyor.
Yeni İttihatçılığın adım adım olağanlaşıp normalleşmesi onu ‘görmeyi’ zorlaştırıyor. Siyasete ve iktidara eleştirel bakanlar hala vatandaşlık bağlamındaki meseleleri öne çıkarmakla yetiniyorlar. Oysa benlik alanında bir benzeşme, aynılaşma dalgasının içinde sürükleniyoruz. Büyük harflerle yazılan geçmiş ve gelecek, bugünü neredeyse anlamsız kılıyor. Toplumun büyük kısmı modern anlamıyla siyasetle ilgilenmeyip, modernliğe alternatif olması istenen bir ‘büyük’ siyasetin cazibesine kapılıyor.
Bu karar aslında Türkiye’ye de bir yol gösteriyor. Darbenin öfkesiyle yapılan hukuk dışı cemaat mensubu eşittir terörist uygulamalarından, bir dini cemaate girdiğini düşünürken kendini bir anda darbe yapmış bir terör örgütü içinde bulan ve bunun bedelini ağır ödeyen yüzbinlerce insan için bu karar bir normale dönüş vesilesi olabilir. Tabii eğer Türkiye de bunu böyle isterse…
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) merakla beklenen Yalçınkaya kararını 26 Eylül günü açıkladı. AİHM Büyük Dairesi açıklandığı anda kesin nitelikli olan kararında Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesini (AİHS) 6. (adil yargılanma), 7. (kanunsuz ceza olmaz) ve 11. (toplanma özgürlüğü) maddelerinin ihlal edildiğine karar verdi. AİHM’in ihlal kararının en önemli tarafı ihlal bulgularına yol açan sorunların sistemik olduğunu belirterek ülkemizin genel önlemler alması gerektiğine karar vermesiydi.