İslam Düşünce Enstitüsü’nün ev sahipliğindeki panelin konuşmacısı çevirmen, yazar Ayçin Kantoğlu’nun güzel Türkçesi, sakin üslubu, Gazze meselesini ele alışındaki hassasiyet ve samimiyet net şekilde görünüyordu. Büyük de ilgi çekti. Ama bu ilgideki abartı üzerinde konuşmamız gerek. Çünkü konuşmanın içeriğinde insanı çarpan doğru noktalar olduğu kadar, bu belagat içinde görünmeyen çok sorunlu noktalar da vardı.
Kızıl Deniz Film Festivali’nin üçüncüsü 30 Kasım’da Cidde’de başladı. 9 Aralık’a kadar sürecek festivalde, Sharon Stone, Will Smith, Johnny Depp, Naomi Campbell gibi dünyaca ünlü birçok yıldız kırmızı halıda boy gösteriyor. Jüri başkanı Moulin Rouge’un Avustralyalı yönetmeni Baz Luhrmann. Yönetmen Fatih Akın da jüride. Organizasyonu ilginç kılan bir diğer husus da film gösterimlerinde hiçbir sansür uygulanmayacak olması. Festivale konuk olan oyuncular arasında Türkiye’den de Meryem Uzerli, Hande Erçel ve Burak Özçivit var.
Fotoğraflar anların kareleri, dizileri, albümleri… Bir araya geldiklerinde hayatın kabataslak, atlaya zıplaya özeti sanıyorsun. Oysa zaman o karede dursa (donsa) da, çabuk öğreniyor insan mutluluğun bir durak değil uğrak noktası, ânı olduğunu… Tebessümün uçuculuğunu, konmasının/kondurulmasının zorluğunu da biliyor. O nedenle fotoğraflar da, “fotoğraf insanları” da yaman mesele. Durduk yere ölümü de hatırlatabiliıyor.
Bülent Ecevit'in 1944 yılında 19 yaşında Ankara’dan İstanbul’daki arkadaşı Ahmet Emin Yalman’ın oğlu Tunç Yalman’a yazdığı mektuplar sahaftan çıktı. Mektuplar 40'ların Türkiyesi’ndeki Cumhuriyet’in ilk elit neslinin hayatına bir kapı açıyor. Buhranlı Ankara, Robert Kolej'de "burjuva mistisizmi", Ecevit’in komünizme mesefesi, kolejdeki yakın dostu Cerrahi şeyhi Tosun Baba ve Dördüncü Yol’un kurucusu ezoterik filozof George Ivanovich Gurdjieff’in Türkiye’deki etkileri ilk göze çarpanlar.
Batı Filistin’de katledilen çocuklara sırtını dönmüşken yüzlerce Amerikalı Yahudi İsrail’i ve Netanyahu’ya destek veren Biden hükümetini protesto etmek için Kongre’yi, tren garlarını, Noel pazarlarını, köprüleri basıyor, Filistinliler için dua ediyor, gözaltına alınma pahasına oturma eylemi yapıyor. İsrail’e “bizim için öldürme” diyen Amerikalı Yahudiler, 1948’de İsrail bağımsızlığını ilan ettiğinde ABD’yi yükselen İsrail radikal sağına karşı uyaran Hannah Arendt ve Albert Einstein gibi liberal sol Amerikalı Yahudilerin mirasını yaşatıyor. Barış için Yahudi Sesi örgütü de New York’ta anti-siyonist Hasidik Yahudi cemaatleri gibi dini argümanları kullanarak İsrail’i eleştiriyor, liberal sol gençlerin yoğun katılımıyla kitle eylemleri düzenliyor. İsrail’e koşulsuz destek veren Biden’ın, Arendt’in sancağını devralan Amerikalı Yahudileri ne zaman dikkate alacağı meçhul. Fakat kendi kavmine karşı çıkabilecek kadar vicdanlı insanların sesi dünyanın hiçbir yerinde kısılmadıkça işlerin daha da kötüye gideceği, geçmişteki acıların tekrar tekrar yaşanacağı kesin.