Sosyal medyada artık sıradan bir vakaya dönüşen “dindar çevre içindeki engizisyonlar” vesilesiyle bir iktidar aksiyonu olarak aşırı kutsal hassasiyetlerini genel geçer norma dönüştürme üzerinde durulması gerekiyor. Bu “burası bizim!” demenin bir başka yoludur. Din adına konuşma tekelini ele geçirmeye dönük bir iktidar mücadelesidir. Ve bu mücadeleyi kutsal üzerinden gerçekleştirmek en kolay yoldur. Kimseyi ikna etmek için entelektüel uğraş vermeye gerek yok. Kutsallar tartışma dışıdır, iktidar mücadelesini de kutsal üzerinden yürüterek büyük oranda tartışma dışında tutabilirler.
Hayat böyle. Bilen bilir; ben küfretmem. Küfürlü konuşmam. Sırf akademik terbiye değil. Aile, alışkanlık, sokakta büyümemişlik; hepsi. Fakat bazen avazım çıktığı kadar bağırmak geliyor içimden. O kadar korkunç şeyler oluyor, yapılıyor, söyleniyor ki. Öfke ve çaresizlik tavana vuruyor.
HDP yeni bir barış süreci başlatarak Türkiye siyasetini içinde bulunduğu kıskaçtan çıkarabilir. Bir önceki süreci AK Parti başlattı; bu kez HDP ilk adımı atmalı ve barışta ısrar etmelidir. Biraz sağduyu, azıcık feraset ve uzlaşmacı bir dil, diyalog kanallarını açabilir. Siyaset, sorunların diyalog yoluyla çözüme kavuşturulması sanatıdır.
Ortam 2018 seçimleri öncesine benzemeye başladı. Yine anketlerde kendilerini biraz önde görünce masanın üstündeki her şeyi isteyenler, portakal çiçeğinde vitamin bile olmayan iktidarı şimdiden kimseyle paylaşmak istemeyenler, iktidar tadı damağa deyince bir anda çoğulculuğu unutup, çoğunlukçuluğa meyledeneler var. Bu hikayenin sonunu en iyi Masa'daki liderler biliyor.
Geçenlerde internette amaçsızca dolanırken güzel bir isme rastladım yine: Türker Ertürk. OdaTV’de “Ben Türk’üm diyemeyenler kutlama yapıyor” başlıklı bir yazının yazarı. Kesin uydurulmuştur diye düşündüm. Bu kadarı da olmaz: Hem OdaTV yazarı, hem “Ben Türk’üm” diyemeyenlere veryansın ediyor, hem de adı Türker Ertürk!