GÜNÜN YAZILARI

Ne Ecevit kaldı ne de Türkeş… Ama 12 Eylül yaşıyor

12 Eylül artık kurumlaştı. Her ne kadar askerin siyaset üzerindeki ağırlığı kalkmış olsa da otoriter siyaset kendini çok net şekilde hissettiriyor. 1981 Anayasası'nın ruhu yaşıyor. Siyasetçi-halk ilişkisi, kurumların giderek merkezi otoriteye daha fazla bağlanması... Darbenin canlı bir organizma olarak aramızda dolaştığını hissediyorum.

Yalanda yaşayanların Sezgin Tanrıkulu’na karşı başlattığı seferberlik

Şu anda toplum Sezgin Tanrıkulu’na karşı iktidarından muhalefetine hatta kendi partisine kadar, bildiği aile içi tecavüz vakasına birbirinin yüzüne baka baka ‘yok’ muamelesi yapan ve ‘var’ diyen mensubuna dünyayı dar eden bir aile gibi davranıyor… Ve çürüyor.

İnsanlık nasıl geriye gider?

Erbakan, TRT ekranlarındaki açık oturumda Başbakan Demirel’in yüzüne bakarak kimsenin beklemediği bir çıkış yaptı: “Bugün bana gelen haberlere göre Kulp ve Lice’de üç bin kişi kara yatırılarak saatlerce bekletildi. Çoğu kadındı. Amaç silah araması yapmaktı.”Erbakan’a bir ay önce verilen “Kürt Meselesi” raporunda “Özel timin gerekirse vatandaşlara bok yedirdiği” yazılmıştı. Raporu hazırlatan RP İstanbul İl Başkanı Erdoğan’dı. Bir yıl önce SHP’nin genel sekreteri Baykal başkanlığındaki komisyona hazırlattığı “Güneydoğu Raporu”nda ise “devlet terörü”nden bahsediliyordu. 30 yıl sonra AİHM, AYM onaylı, devletin tazminat ödediği hak ihlallerini dile getirdiği için Sezgin Tanrıkulu’nu linç edenler arasında partisi CHP ve AK Parti de var. Çünkü toplumlar ve insanlık sadece ileriye gitmiyor.

12 Eylül’ü Amerikalılar mı yaptı?

12 Eylül iddia edildiği gibi Amerikalıların hazırladığı bir darbe miydi? Bir yönüyle evet diyebilirim. Batı dünyasına bir tehdit olarak kabul edilen Komünist Sovyetler rejiminin hemen yanı başında bir sol parti iktidarı tehlikeli olabilirdi.Bülent Ecevit’in NATO ve Ortak Pazar (AB) konusundaki yaklaşımları Batı dünyasında endişeye sebep oluyordu.
- Advertisement -

Kurbanlık koyun

On yıllar önce rahatlıkla konuşulan konular, bugün ya konuşulmaz oluyor ya da konuşanın başına olmadık işler geliyor. Tanrıkulu örneğinde olduğu gibi bir milletvekili dahi, hem de mahkeme kararlarına atıf yaptığı bir konuşmasından ötürü siyasi ve hukuki cendereye alınırsa, ne tarihten bir ders çıkarılır ne de müspet manada herhangi bir mesafe alınabilir. O vakit de geçmişin yükünden kurtulmak mümkün olmaz ve tarihin tekerrür etme ihtimali artar. Zira “geçmiş”, her zaman “geçmiş” olarak kalmaz.

En Son Çıkanlar