Hayatımda sadece bir kez CHP’ye oy verdim. Tekrarlattırılan İstanbul belediye başkanı seçiminde “Bu kadarına da çüş artık, bu hukuksuzluğa izin vermemek gerek” deyip İmamoğlu’na oy vermek zorunda kaldım. Tüm yargı mensup ve kurumlarından rica ediyorum: Adamı mağdur duruma düşürüyorsunuz, yukarıdan talimat alıp hukuku yok sayıyorsunuz, ikinci kez CHP’ye oy vermek zorunda bırakacaksınız beni. Yapmayın, Allah rızası için!
Sonuç olarak, 6’lı masadan, muhafazakarın, milliyetçinin, sosyal demokratın, ulusalcının, liberalin kabul edebileceği bir isim ortaya çıkacak. Aday, böylesine bir mutabakatın sonucunda belirlenecek. Tabii bu bir uzlaşma. Taraflar, ortak hedefe uzlaşarak ilerliyorlar. Uzlaşmak bir ölçüde kendi pozisyonundan ödünler vermeyi de gerektirir.
Ergenekoncularla 2014’ün başından itibaren başlayan yakınlaşma (sonrasında ittifak), Erdoğan-devlet bütünleşmesinde ‘viraj’ın alınması anlamına geliyordu. O noktadan geriye dönüş yine de ihtimal dahilindeydi fakat 15 Temmuz’dan itibaren bunun mümkün olmadığı bir yola girildi, çünkü o bir otoyoldu ve geriye dönüş artık mümkün değildi.
Aylardır İttihatçılık (Yeni İttihatçılık) tespitlerimin üzerine gelen ‘Türkiye Yüzyılı’ vizyonu ve şimdi de İmamoğlu ve HDP’nin üzerine ‘mıntıka temizliği’ mantığıyla gidilmesi (en azından benim açımdan) durumu bariz hale getiriyor. Eğer muhalefet karşısındaki meselenin Erdoğan’dan daha büyük olduğunu, kendi içindeki kırılmaların (oportünist ve kariyerist arayışların) iktidara alan açtığını idrak etmez ve bunları önleyici tedbirler almazsa, iktidar muhtemelen ideolojik onay almış hissederek daha da ileri gidecek…
Daha bir hafta önce, ahali olarak, iki akşam üst üste Saraçhane’de toplaşarak, “acaba bu ucube iktidar balonunu yere indirebilir miyiz” diye hayallendiydik. Bir hafta dolmadan, iktidar balonunun yükselmesi için küpeşteden ağırlık atılması her gerektiğinde üstüne düşeni yapanlar, bizim hayallerimizden mamul balonun birazcık yükselmesine katlanamadılar, iğneyi batırdılar.