14 Mayıs’a gidilirken ilk kez Erdoğan ve AK Parti’nin seçimi kaybetmesi ciddi bir ihtimal olarak belirdi. Artık iktidara namzet iki rakip arasında devasa bir güç farkı yok; ikisi de aynı sıkletteler. Sonucu önceden belli bir yarış yapılmayacak; iki aday da gerek cumhurbaşkanlığını almak ve gerek parlamentoda çoğunluğu elde etmek noktasında benzer iddiaya sahipler. Yarış kıran kırana geçecek ve kazanan büyük ihtimal son nefeste belli olacak.
“Hastalarına sahte teşhis koyup sonra da onları ‘tedavi’ eden doktorlar”dan söz edildiğini siz de duymuşsunuzdur. Ben duydum ama inanmadım ya da inanmak istemedim. Fakat doktorlar kızmasın, var ya da yok, bunu bir metafor olarak kullanıp bir soru soracağım: Halkına kendisinin inanmadığı sahte tehlikeler algılatan, deli bir propagandayla bunu inandırıcı kılan ve bu yolla iktidarda kalmanın hesabını yapan Erdoğan’la, hastasına sahte tehlike algılatarak para peşinde koşan doktor arasında bir fark var mı?
Gücün merkezileşmesini mi ortak aklın öne çıkmasını mı tercih edeceğiz? Türkiye askeri darbelerle sürekli yaralanan bir demokrasiye sahip olsa da umutsuzluğa neden olacak bir açmazın içine kolay kolay düşmeyen bir ülke. Düştüğü yerden kalkabiliyor. Üstünü silkeliyor, moralini toparlıyor ve darbecinin önüne çıkabiliyor. Tabii böyle düşünmeyenler de her zaman oluyor. Örneğin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçiminde “İstanbul’u vermezler” diyorlardı. Kendilerine göre gerekçelerini sıralıyorlardı.
2010 Anayasa referandumunda ‘Yetmez ama evet’ diyenlere savaş açanların yana yakıla aradıkları radikalizm, jakoben laiklik, gericiliğe savaş açma coşkusu, bilumum kapitalizme ve emperyalizme karşı çıkış ve hatta meşum neo-liberalizmi dermansız bırakacak bir mücadele kararlılığı Kılıçdaroğlu’nda pek yok. Cumhurbaşkanlığını aldıktan sonra sosyalizan bir düzene sıçrama planı da bulunmuyor. Özetle, düzeniçi olmayı hiç mi hiç dert etmiyor. Bu durumda, ona verilen desteğe ne ad vermek gerekir?
Tutkulu insanları, vahşi ve acımasız bir yükselme hırsı ile dolup taşan insanları resmeder Balzac. Onun kahramanları, bir hedef tayin eder ve o hedefe müthiş bir konsantrasyon ile sarılırlar. Gözlerini başka bir yere çevirmezler, yollarından asla sapmazlar. Durgun insanlar, Balzac’ın ilgi sahasının dışındadır; o, kendini baştan aşağı tek bir şeye -aşka, paraya, sanata, cimriliğe, fedakârlığa, politikaya, cesarete vb.- vakfeden insanlarla alakadardır.