14 Mayıs’ta Cumhur İttifakı’nın meclis çoğunluğunu elde etmesi ve 28 Mayıs’ta Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazanması, Türkiye’nin daha fazla otoriterleşmesi, “diktatörleşmesi” veya “faşizmin kurumsallaşması” ile sonuçlanmayacaktır. Erdoğan’ın veya Türkiyeli başka bir muktedirin karşı karşıya olduğu meydan okuma, politik varlığını rejim düzeyinde kurumsallaştırmayı gerçekleştiremeyecek olmasıdır. Çünkü Türkiye’deki siyasal iktidarlar, dayandıkları toplumsal sınıfları aktifleştirerek bir ağırlık oluşturmazlar; bilakis, siyasal ve toplumsal üretici güçleri pasifleştirerek bir denge siyaseti izlerler. Bu yüzden Türkiye’de hiçbir zaman devrimci koşullar oluşmaz, biteviye restorasyon koşullarında kotarılır her şey. Bu da, iktidarların ömrü uzadıkça güçlerinin berkitilmesi ile değil güçlerinin yetersizlikleri ile yüzleşmek zorunda bırakır onları.
Toplumun bir kesimini çaresizlik içine sokmak iyi bir sonuç vermez. 25.5 milyon insanı sürekli hırpalamak, öncelikle ülkenin neşesini, eğlencesini, dinamizmini tahrip eder. Gençlerin bu ülkeden umudunu kesebilecek yaklaşımlardan kaçınmak gerekiyor. Yeni bir dönem başladı. Bu dönemi, eskiyi tekrar ederek, şiddet dilini sürdürerek yaşamayı isteyenlerin çoğunlukta olduğunu sanmıyorum. Oy verenlere soruyorum, bu tablodan memnun musunuz, ülkemizin geleceği açısından yerinde buluyor musunuz? Kimisi gülerek geçiştiriyor…
Üçü de bir anlamda Milli Nizam geleneğinden gelen partilere şu soruyu sorabiliriz. Acaba tek partide birleşseler ve kendi listeleriyle seçime girseler daha etkili olmazlar mıydı? Son yıllarda siyaseten en büyük değişimi CHP yaşadı. Cumhur İttifakı’nın ve özellikle AK Partililerin “Nerede Atatürkçü CHP?” diyerek partinin Jakobenlikten uzaklaşmasını eleştirmeleri bu partilerin kendi siyasi pozisyonlarına ters düşmüyor mu? Kılıçdaroğlu üzerine çok şey yazdım. Onun siyasi olgunluğuyla partisinin çok üzerinde bir performans gösterdiğini söyleyebilirim.
Şimdi muhalefetin önünde duran soru şu: İktidara gelmesini sağlayacak kadar bir güveni nasıl elde edecek? Değişim talebini iktidara nasıl taşıyacak? Bunun için eski yola mı dönecek yoksa yeni yolda devam mı edecek? Eski yolun yol olmadığına şüphe yok; onunla muhalefetinin yanına yöresine yaklaşılmayacağı açık. Çare, yeni yolda ısrar etmekte; onu geliştirmekte, daha doğru dürüst hazırlık yapmakta, eksiğini gediğini tamamlamakta yatıyor.
“Avrupa’da yükselen sağ”… Bu söylem üstünden yıllardır klişeleşmiş analizler yapılır. Ancak Portekiz’de şu an gerçekten kendine özgü bir sağ yükseliş örneği görüyoruz: Chega… Zaman zaman ünlü diktatör Salazar’ın mirasçısı olarak tanımlanan Chega… Bu partinin yükseliş nedenlerinden biri de, yıllardır sürmekte olan Tutti Frutti yolsuzluk operasyonu.