Solcu aydınların dün Batı karşıtı olanları bugün de aynı yerde duruyor. Onlara göre Batı, Türkiye’yi anlamıyor. Peki biz Batı’yı ne kadar anlayabiliyoruz? Batı’nın, insanlığın ortak ürünü olan demokratik, özgürlükçü değerlerini ne kadar benimsiyoruz? Kopenhag Kriterleri nerede kaldı? İğneyi önce bir kendimize batırsak.
Herhalde Ankara Üniversitesi SBF'den mezun olan biri veteriner hekim olmazdı. En azından bu hayvanlar için iyi olmazdı. Ama insanlar için fark etmiyor anlaşılan. İzlenme rakamlarına, kitap satışlarına bakılırsa veteriner hekimlik okumuş biri stratejist olarak çok iyi bir kariyer yapmış durumda. Fizikçi, siyaset bilimci, veteriner stratejist, her konuda uzman avukat, komplo teorilerinde ihtisas yapmış emekli asker, parti militanı gazeteci, araştırma yapmaya vakti kalmayan araştırmacı… Birlikte programlara çıktıkları diğer uzmanların titrleri etkileyici ama söylediklerine bakınca titre de çok aldanmamak gerektiğini düşünüyor insan. Her akşam Türkiye ciddiyetle bu insanları izliyor.
Hablemitoğlu cinayeti soruşturmasının, Türkiye’nin son 40 yıllık aydın cinayetleri serisini Kontrgerilla bağlamına oturtma ihtimalinin heyecan yaratmamasını anlamak mümkün değil. Susurluk soruşturmasının vaat ve ima ettiğinden daha önemli bir soruşturmayla karşı karşıyayız ama, Susurluk’ta gördüğümüz heyecanın yerinde yeller esiyor. Onun yerine gördüğümüz şey kâh göz kapama kâh tuhaf analizlerle olayı perdeleme çabası… Fakat galiba son iki haftada bu eğilimde bir gerileme, ilk bakışta görüneni görmezlikten gelmeme yönünde bir eğilim var.
"İyi ya da kötü yaşamının hiçbir anından vazgeçmem. Eksiğiyle fazlasıyla beni ben yapan bunlardır. Hapishaneler, sürgünler, hücreler, sanatoryumlar, güzellikler, çirkinliklerle beni ben yapan şeyler. Pek çok insan tanıdım. Çoğunu sevdim. Hapishanede bana taban tabana zıt kimseler tanıdım, çok değerli yanlar taşıdıklarına tanık oldum. Siyasetin ne denli zor, amansız ve kaçınılmaz olduğunu anladım. Hayatımın asıl zenginliği, tanıdığım, düşüncelerini paylaştığım, paylaşmadığım, bir kere gördüğüm ya da sürekli göredurduğum insanlardır.”
Haydarpaşa, Sirkeci, Yenikapı, Söğütlüçeşme gibi düğüm noktaları şehirsel ölçekteki farklı önceliklerle ilişkili olarak geliştirilmedi, yani şehirselleştirilmedi ama bunun için hala geç değil. Bu önemli mekanların, anıt yapıların çok daha verimli bir şekilde şehirsel işlevlere katılabileceğine ve geliştirilebileceğine inanıyorum.