Üniversite mezunu. Hattâ doktorası var. Ankara Hukuk’ta asistanlık da yaptı bir süre. Öğrenci önüne çıktı. Ders verdi. Bir dönem Marksizmle haşır neşirdi, ki (başka her şey eşit olmak kaydıyla) bu da hayli önemlidir, zihinsel kapasite açısından. Özetle, akıl mantık nedir, az buçuk bilmesi gerekir. Fakat heyhat! Geçen gün de söylediğim gibi, bir noktadan sonra tuhaf bir şeyler oluyor bu kişiye. Bütün düşünsel insicamını yitiriyor. Öyle ki, aldığı son siyasî virajın, ya da ortaya attığı son siyasî iddianın garabeti dahi (kendi başına ne kadar korkunç olursa olsun) ikinci plana düşüyor. Açıklama tarzının veya sarıldığı mazeretin garabeti, onun fersah fersah önüne geçiyor.
Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin Putin hakkında çıkardığı tutuklama kararı ülkemizde pek dikkat çekmemiştir. Medyadaki Rus ve Putin sevdalıları konuyu istihza ile karşılamışlar, başkaları ise bu yargılamanın pratikte sürdürülemez olduğunu söylemişlerdir. Mevcut şartlarda bu doğrudur tabii. Birleşmiş Milletlerin Putin’i gidip Kremlin’de tutuklayıp yargılanmak için Lahey’e götürecek hali yoktur. Yine de Putin’in çok rahat olduğunu söylemek mümkün değildir.
Geçen hafta Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) devlet başkanı Muhammed Bin Zayid ( MbZ) yeni veliaht prens olarak oğlu Şeyh Halit’i atadı. 1982 doğumlu yeni veliaht prens King's College mezunu ve Asya savaş sporlarıyla ilgileniyor. Bu atama, 2017’de Suudi Arabistan’ın geçirdiği türden bir değişikliğin Emirlikler’de de başladığını gösterdi: tahta çıkma sırası kardeşler arasında değil, baba oğul arasında devrediliyor. MbZ oğlunu veliaht prens ilan ederken Al-Nahyan ailesi içinde dengeleri gözetmeye çalışarak “Fatıma’nın oğulları” denen kardeşlerini de liderliğe yakın makamlara atadı. Peki bu değişiklik BAE’yi nasıl etkiler?
HDP, kendisini aday göstermemeye zorlayan dinamiklere karşın yine de aday çıkarsaydı, seçmen düzeyinde hatırı sayılır bir fire verir ve bu da parti yönetimini dara sokardı. HDP yönetimi de muhtemelen bu durumu göz önünde bulundurarak bir cumhurbaşkanı adayı göstermedi.
Yaşadığımız her felakete “kader” deyip Yaradan’a fatura ediyorsunuz. Akabinde bu yetmezmiş gibi bir de “helallik” istiyorsunuz. Ana muhalefet lideri 28 Şubat konusunda “Bu meseleleri sistematik bir yolla çözdüğümüz zaman devlet mağdurlarla helalleşmiş olacak” dediğinde ise küplere biniyorsunuz. Bu “helalleşme” kavramı neden hep sizin tekelinizde? (…) İktidarın bugün muhalefete yönelttiği eleştiriler, geçmişteki kendi söylemleridir.