Her büyük felakette olduğu gibi, bu sefer de dayanışmanın sayısız ve sınırsız örneklerini gördük. Beni asıl etkileyen, bana dokunaklı gelen, insanlığımı bana hatırlatan resmî yardımlar olmadı. Devletlerin birbirlerine yardımları hiçbir zaman karşılıksız değildir. Muhakkak bir karşılık beklentisi vardır, diplomatik bir avantaj veya bir propaganda fırsatı elde edilir. Beni asıl etkileyen, sırf yardıma ihtiyaç duyan insanlar olduğu için harekete geçen, fedakârlık eden sıradan insanlardı.
Deprem, hastalık gibi musibetleri (isabet eden demektir!) metafizik açıklamalarla yani günaha bağlayarak ele almak kişisel tercih olabilir. Bana göreyse bu tamamen batıl inançtır. Ama şahsi görüşe sahip olmak ve bunu ifade etmek hususunda kimse kimseye karışamaz. Lakin otorite işin içine girince bu zihniyetin çıktısı olan ifadeler, sınır çizgisinin ihlali anlamına gelir.
Doğal afetlerin ortaya çıkardığı dayanışma ve yardımlaşma atmosferinin ülkeler arasındaki husumeti azaltması ve ülke içindeki sosyal gerilimleri azaltması mümkün olsa da, özellikle ekonomik kriz dönemlerine denk gelen afetlerin, yabancı düşmanlığı ve sosyal fay hatlarından beslenen komplo teorilerinin çok hoşlandığı ortamlar oldukları bir gerçek. Türkiye’de deprem sonrasında meydana gelen üzücü yağmalama ve hırsızlık olaylarından dolayı sığınmacıların suçlandığına ve hedef haline getirildiğine dair haberleri okuyunca tam 100 yıl önce Japonya’da yaşanan 1923 Kanto Depremi’ni hatırladım.
Devlet-toplum ilişkisi, sorgulanmaya başlandı. Anlaşılan bu tartışma önümüzdeki dönemde gelişerek devam edecek. Her devlet, dayandığı toplumun gelişmişlik düzeyiyle orantılı şekilde yapılanır. Bazen başarılı bir önderlikle toplumsal birikimin üstüne çıkılabilir. Bazen de kriz olur, birikimin altına inilir. Devlet eğer iyi örgütlenmezse, kolektif bir akılla hareket etmezse, bir arıza anında, bozuk araba gibi yolda kalır.
Pandemide gördük, daha sonuçlanmadı ama depremde de görmekteyiz: Siyasetçiler kendilerinden olmadığını düşündüklerinin yardım gayretlerini şeytanlaştırıyor ve fakat bundan siyasi bir zarar görmüyorlar; taraftarları onları ayıplamıyor. Bir toplumun ahlaki ayarlarındaki bozulmanın büyüklüğünü bundan daha iyi ne anlatabilir? Peki neden böyle oldu? Neden böyle oluyor?