Irkçılık, güçlü bir demokrasi düşmanlığıyla ve despotizmle el ele yürüyor. Toplumun zayıf yönlerini harekete geçirebiliyor. Depremde yüzlerce Suriyeli göçmen de yaşamını yitirdi büyük olasılıkla. Zaten ev, bark, geçim derdindeyken, daha da büyük bir felaketin ortasında kalıverdiler. Onların acısı, insan olarak hepimizin acısının bir parçası.
Erdoğan ve şürekâsının ayaklarına taş değmeden yol alabilmeleri için yolu açan bir buldozer gibi öne sürülmesi, itiraf etmem gerekiyor ki, Arınç’a yakıştı. Bu da bana gösteriyor ki yüksek katlarda, koltuğun nasıl korunabileceğine yoğunlaşabilen zinde bir akıl hâlâ var.
Yer yerinden oynarken, bu hastanelerde ameliyatlar devam edebildi. Tarihimizin en ağır depremlerinden birinde, bu binalar, “izolatör” sistemi sayesinde, yıkılmadı, tahrip olmadı. Yaşam sürdü. “Depreme dayanıklı nitelikli yapı”dan, bizim anladığımız, doğru malzeme kullanılması ve doğru mühendislik yapılmasıyla sınırlıydı. Bunları yeterli olarak düşünüyorduk. İzolatör çözümünü yeni duydum.
İktidar, üniversiteler için uzaktan eğitim kararı aldı. Gerekçe, öğrenci yurtlarının depremzedeler için kullanılacak olması… Buna göre, Türkiye’nin dört bir tarafındaki öğrenciler yurtlarından çıkarılacak, onlardan boşalacak yerlere depremzedeler yerleştirilecek. Artıları ve eksileri üzerinde durup düşünülmeden aceleyle alınmış bu karar, neresinden tutsanız elinizde kalıyor.
Latince “dur a lex, ced lex” (kanun, kanundur) diye bir söz var. Kuralın tartışmasız ve genel geçer olduğunu gösteren. Türkiye Cumhuriyeti’nde ise bu söz “kural var, ama istersen kuralsızı da var, istisnası da var” diye vücut bulmuş. Yani bir tarafta başta kamunun, vatandaşın da ciddiye almadığı şekilci bürokratik kurallar (yasaklar) var, diğer tarafta da ‘gelişmeye engel olmamak için’ onları askıya alan, esneten yönetimler...