Bir kadın çığlık çığlığa: “Bırakın kardeşimi, o çok hasta!..” Çığlığın yankısı bir ölüm feryadı gibi geliyor kulaklara… Mahsa… Ay yüzlü… Ne de merak ve coşkuyla gelmişti başşehre oysa. Gezip eğlenecek, ve belki dönerken sevdiklerine küçük küçük hediyeler götürecekti, hatıra olarak. Öyle bir hatıra bıraktı ki ardında, kitleler ayakta, yer gök: Yaşam, özgürlük; jîyan, azadî…
Bugün İtalya’da düzenlenen seçimlerde sandık çıkış anketlerine göre sağ milliyetçi İtalya’nın Kardeşleri birinci parti oldu, partinin lideri Giorgia Meloni ise İtalya’nın ilk kadın başbakanı olmaya hak kazandı. Giorgia Meloni, gençken Mussolini hayranı olan, polisin işkence yapmasını, göçmenlerin gemilerinin batırılmasını, boşanmanın ve kürtajın zorlaştırılmasını savunan milliyetçi bir sağ siyasetçi. Aynı zamanda obsesif bir Türkiye düşmanı. Meloni’nin gençlik kolları başkanlığından başbakanlığa uzanan hikayesi, hem koalisyon hükümetleriyle yıpranan İtalya’nın hem de merkez siyasetin gündelik sorunlara çözüm bulamamasıyla oluşan boşluğun nasıl radikal siyaset ile dolduğunun bir özeti.
İtalyan kara sularının göçmenlere tamamen kapatılmasını savunan Meloni’nin Afrikalılar da pek umurunda değil. Ama Türkiye sağıyla soluyla içinde Batı karşıtlığı, emperyalizm geçen her konuşmaya bayılıyor. Ayrıntılarla ilgilenmiyor. Ama günün sonunda Avrupa’nın en geri, en ırkçı, en aşırı sağcılarının hamasi konuşmaları Türkiye’de beğeni rekoru kırıyor. İslam’dan ve Müslümanlardan nefret eden bir İtalyan siyasetçi, hacı amcaların Whatsapp gruplarında dolaşabiliyor. Twitter hesabında bile Arapça Nun harfi var. Nasıranın Nunu bu IŞİD’in Hristiyanların evlerine koyduğu işaretti Nun harfi. Meloni de İslamcı terörizm tehlikesi unutulmasın diye hesabında tutuyor bu işareti.
Kemal Varol’un aynı adlı romanından Özcan Alper’in çektiği “Âşıklar Bayramı” filmi: “Babalar hep yarım kalır” ama babalar da evlatlarını yarım bırakır; bazen hayatlarıyla bazen ölümleriyle. Ya da Yusuf’un hikâyesinde olduğu gibi, hem hayatları hem de ölümleriyle…
Bilindiği üzere tarihi kişilerle ilgili değerlendirmeler zaman içinde değişebilmektedir. Bunu ülkemizde de görüyoruz. Belki de ülkeye uzun bir aradan sonra demokrasi denemesi yaşattığı için Gorbaçov’un savaş ve şiddet karşıtlığının halkı tarafından daha olumlu değerlendirildiği, buna karşılık ülkeyi askeri hezimet ve kargaşaya sürüklediği için Putin’in oturduğu tahttan indirilip lanetlendiği günleri de göreceğiz. Kesin olan bir şey varsa o da Gorbaçov’un 1990 yılında aldığı Nobel Barış Ödülünün Putin’e verilmeyeceğidir!