Jeolojik olarak bir saniyeye dahi tekabül etmeyen bir süre zarfında üç büyük deprem yaşadık! Üç yıl önce deprem yaşamış, 0,1 şiddetinde dahi “kalibresi” olmayan bu ekibin yargılanması gerekirken çadır çadır gezip fotoğraf paylaşmaları, ülkemizin siyasi ekibinin ne durumda olduğunu çok açık bir şekilde gösteriyor. Bakın, Malatya’da üç yıl önce Malatya Valiliği depremden etkilenmişti ve güçlendirildiği konuşuluyordu. Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy, 6 Şubat’ta öğlen saatlerinde gerçekleşen 7,6 büyüklüğündeki ikinci depreme Malatya Valiliğinde yakalandı! Malatya Valisi, AK Parti’nin 4 milletvekili ve MHP Malatya milletvekili ile beraber! Zor bela dışarı çıkabildiler. Ağır hasarlıymış!
Bostanbaşı, Yeşilyurt, Karakavak...isimleri gibi yeşil sulak arazilere Milano Residence, Toscana Evleri, Seyr-i İstanbul adlı lüks siteler yapıldı. Geriye hayalet şehre dönen bir Malatya kaldı. Bir de siyasetçi-müteahhit profilinin 30 yıllık suçları...
İYİP ile olan krizin ardından Altılı Masa’da HDP’ye karşı nasıl bir tutum belirleneceği tartışma konusu. Madalyonun diğer yüzünde, HDP’nin Kılıçdaroğlu’nun kesinleşen adaylığı hakkında, şimdilik verdiği açık çek duruyor. Vahap Coşkun, politikyol.com’a HDP’nin olası tutumunu yazdı.
Karamollaoğlu’nun muhafazakar seçmenle masa arasında bir köprü görevi gördüğü çeşitli mecralarda sık sık zikrediliyor lakin Karamollaoğlu, Türkiye’de İslami hareketlere karşı “alerjik” olan seküler kitleleri de tesiri altına almış gibi görünüyor. 2000’li yıllara kadar büyüklüğü anlaşılmamış kitlevi bir muhafazakar nüfusun varlığını inkar eden veya küçümseyen bir siyasi elitten tüm farklılıklarıyla aynı memleketin paydaşları olduğumuz bilincini aşılayan ve anayasal bir yurtseverliğe ilk adımları atmamıza vesile olan değişimin mimarlarından birinin Karamollaoğlu olduğunu söylemek mübalağa olmayacaktır.
İki nokta hemen göze çarpıyor: (1) İnanılmaz bir dil. Canhıraş. Çığrından çıkmış. Sürekli suçluyor. Nefret, öfke ve düşmanlık saçıyor. Habire sıfatlarla konuşuyor. Kelime sayıp yüzdeye vursanız, hakaret ve aşağılama sözcükleri çok büyük bir yer tutuyor. (2) Ama aynı zamanda, sürekli ortak acılardan dem vuruyor; hele deprem sonrası ortamda, barış ve kutuplaşmayı kışkırtmama nutukları atıyor. En komiği: arada bir demokrasiden de dem vuruyor. Aynı konuşmalarda, hem tribünlerden “hükümet istifa” sesleri duyuldu diye maçların seyircisiz oynanmasını istiyor. Hem de kendisine ve partisine demokratlığı yakıştırıyor. Türkiye’nin aradığı “demokratik” enerjiyi başkanlık sisteminde ve şimdiki hükümette bulduğunu savunuyor.