Ana SayfaGÜNÜN YAZILARIİyi ki Tarkanımız var

İyi ki Tarkanımız var

Tüm çalışanlar ve emekliler kulağı kirşte ücretlerine zam beklerken birileri ise ‘kuzu kuzu’ Tarkan’a odaklanmış. Oysa halk nezdinde “kuzu” et demektir. Ete hasret kalmış halkınızı bu şekilde mi motive edeceksiniz? Böyle bir gündem oluşturma çabası, başlı başına halkın diline ve ruhuna yabancılaşmaya devam projesidir. Yani halkın yanlış okunmasıdır. Sosyoloji biliminden umulan medet bu olmasa gerek. Hâlbuki martıların simidin tadını unuttuğu bir dönemden geçiyoruz.

Çocukluğumuzun çizgi roman ve film kahramanıydı Altar’ın oğlu Tarkan.

Ergenlik çağımızın bütün komplekslerini onunla giderirdik.

Belindeki kılıcıyla kahramanlığımızı, eliyle kavrayıp iştahla ısırdığı kocaman tavşan buduyla açlığımızı ve diliyle dokunduğu büyücü Goşha ile de arzularımızı tatmin ederdik.

Hun Türk’ü Tarkan maalesef yaratıcısı Sezgin Burak ve ona can veren Kartal Tibet’ten çok daha önceleri gitti.

Zaten takipçileri olan bizler de artık büyümüştük.

Çok geçmeden yerini Türkiye Türk’ü Ali oğlu Tarkan aldı.

Yenisi eskisini aratmadı.

Bir tek silahları farklıydı.

Biri kılıcı diğeri mikrofonu tercih etmişti.

“Yakalarsam’, ‘dudu dudu’, ‘kuzu kuzu’, ‘geççek’ gibi şarkılarla piyasanın tozunu attırdı.

Halkımız ve özelliklede gençlerimiz belli ki birçok konudaki açlığını bu kez çağdaş Tarkan’ımızla gidermeye başlamıştı.

Bugünlerde iki siyasal ‘sembolist seçkin’ arasında geçen bir konuşma gündemi işgal etti.

Biri İBB Başkanı ve değişimin lider adayı Ekrem İmamoğlu, diğeri İBB eski başkan adayı ve Erzincan Milletvekili Mustafa Sarıgül.

İki siyasi aktörün aralarında geçen bu dialog ‘Tarkan’ efsanesinin hala bir alıcısının olduğunu gösterdi.

Malumunuz üzere Mustafa Sarıgül, katıldığı bir yayında gazeteci Hilal Köylü’nün ‘Ekrem İmamoğlu–Kemal Kılıçtaroğlu’ sorusuna şöyle cevap verdi:

“Ekrem Bey’den Tarkan’ı Erzincan’a getirmesini istedim,”

Ekrem İmamoğlu ise “29 Ekim’de Tarkan’ı ben İstanbul’da çıkarmak istiyorum,” demiş.

Ama Sarıgül bunun altında kalır mı? Adeta bir ders(!) niteliğinde şu cevabı vermiş:

“Tarkan İstanbul’da her zaman çıkar, önemli olan Tarkan’ın bir can şehri olan Erzincan’a gelmesi lazım.”

Öyle ya, canı çıkmış “can şehri Erzincan” Tarkan’la yeniden can bulacak!

Sarıgül’ün anlattığı bu diyalog üzerine yorumlar gırla gidiyor.

“Bu bir ironi,” diyen de var; “Buradaki Tarkan İmamoğlu, bu bir satır arası mesaj,” diyen de.

Ancak Sarıgül’ün son seçim propagandası kapsamında servis ettiği bir takım komik videolar bu dialogda bir derinlik aranmasını engelliyor gibi.

“Bu konuşmada ne var canım,” demeyin!

Çok şey…

İki kişi arasında geçen böyle bir muhabbete olsa olsa argodaki tabiriyle ‘geyik muhabbeti’ denir.

Normaldir de…

Ancak çok matah bir şeymiş gibi içeriğini bile bile kamuoyu önünde ifşa etmek kabul edilemez.

Bu düpedüz bir ‘ergen’ siyasetidir.

‘TikTok’ la gelen her şöhret içeriğinin de onaylandığı anlamına gelmez.

Siyasetçi bir performans sanatçısı değildir.

Canı yanmış birine gösteri yapmak onu yok saymaktır.

Devlet yönetimine tabi olmak ciddiyet ister.

Ciddi idareci ise sürekli kendi fotoğrafını değil halkın fotoğrafını çeker.

Sosyolog Mücahit Bilici’nin Serbestiyet’teki son röportajında güzel bir tespiti var:

“Siyasette entelliğin yeri yoktur. Yani şakacı olursun, şirinlik yaparsın ama bunların hepsi boştur. Bomboştur. Gençleri eğlendirebilirsin.”

Dolayısıyla böyle bir gündem oluşturma çabası, başlı başına halkın diline ve ruhuna yabancılaşmaya devam projesidir. Yani halkın yanlış okunmasıdır.

Sosyoloji biliminden umulan medet bu olmasa gerek.

Hâlbuki martıların simidin tadını unuttuğu bir dönemden geçiyoruz.

Tarkan’ın böyle bir konseri Allah rızası için vermeyeceği kesin.

Peki, bu bütçe nasıl ve nereden temin edilecek?

Halk bu işin neresinde?

Sosyal devlet anlayışını önceleyen bir fikrin fakir ve fukaranın halinden anladığı bu mu?

Tüm çalışanlar ve emekliler kulağı kirişte ücretlerine zam beklerken birileri ‘kuzu kuzu’ Tarkan’a odaklanmış.

Oysa halk nezdinde “kuzu” et demektir.

Ete hasret kalmış halkınızı bu şekilde mi motive edeceksiniz?

Döviz ve altın almış başını rahvan bile değil adeta dörtnala koşuyor.

Ancak birilerinde hala tık yok.

Onlar hala “Seni gidi fındıkkıran, yılanı deliğinden çıkaran,” düzleminde.

Büyüme sadece yaşla ilintili değildir.

Sonra düzenleyeceğiniz şenlikle neyin ve kimin başarısını kutluyorsunuz?

Oysa sizin bu aşamada yapacağınız tek şey ‘helva kavurmak.’

Olaylardan ders çıkarmak sırf insanların değil hayvanların da fıtratında vardır.

Seçim sürecinde Şanlıurfa ‘dan bağımsız milletvekili adayı olan Bucak aşiretinin iki üyesi Fatih Mehmet Bucak ve Mustafa Bucak’ı da mı takip etmediniz?

Bağımsız aday Mehmet Bucak,  başta Demet Akalın olmak üzere, Niran Ünsal, Hasan Yılmaz, Seda Tripkolic, Zekeriya Ünlü, Şahap Akagün, TEFO, Ersan Er, Abidin Yerebakan ve Tuğba Özay’dan oluşan birçok ünlüyü bir günde meydanlarda toplamıştı.

 Peki, sonuç ne oldu?

Her türlü terörden muzdarip bu halkın demek ki böyle konserlerle karnı doymuyor?

Sevgili muhalefet, bu nasıl bir avamlık ve bayatlık?

Böyle bir yaklaşımla halkın hangi derinliğine inmeyi düşünüyorsunuz?

“Haydi, helalleşelim!” dediğiniz dindar kitleye parti ambleminizdeki ‘halkçılık’ ilkesini böyle mi uygulayacaksınız?

Müzik evrensel bir ihtiyaçtır; amenna!

Kimsenin müziğine bir diyeceğimiz olamaz.

İtirazımız yer ve zamanlama açısından tuhaf ve garabet olan bu elitist anlayışadır.

“Abartıyorsun, sana katılmıyoruz!” diyeceklere bir soru ile bitirelim:

Tarkan yüzbinlerin önüne çıkıp “geççek” dediğinde her şey bir an da geçecek mi?

- Advertisment -