Akşener ve siyasi danışman ekibi, Erdoğan’ın gitmesi dışında bir önceliği olmayan muhalif kitlelerin İmamoğlu ve Yavaşçılığına fazla anlam yükledi ama bu İmamoğlu ve Yavaşçılık için Erdoğan’a karşı kurulan ittifakın dinamitlenmesinden kimse hoşlanmadı. Üstelik Akşener’in Samsun’a çıkmaya davet ettiği iki belediye başkanı da Bandırma Vapuru’na binmeyeceklerini açıkladılar. Böylece Akşener kendi kendini bir siyasi parti liderinin asla düşmemesi gereken bir boşluğa düşürdü. İsyan çağrısı da o boşlukta havada asılı kaldı.
Ve tarih çoğu zaman dirayet ve basiret üzerinden değil, akılcı bireylerin mantıklı hesaplarının doğru çıkmasıyla değil, yanlışlar üzerinden, en iyi hazırlandığı sanılan planların çürük çıkmasıyla ilerliyor. Marksizm (ve diğer bazı tarih felsefeleri), geçmişten geleceğe teşmil edilebilecek evrensel bazı toplumsal gelişme yasaları düşledi. Bu da yanlış. Yanlış çıktı. Belki bir tek yasa var, bugün kabul edebileceğim: “Öngörülmemiş, düşünülmemiş, kastedilmemiş sonuçlar yasası.” Bir amaç güdüyorsunuz. Bu uğurda bir şey yapıyorsunuz. Hiç tasavvur etmediğiniz yerlere uzanıyor.
Manken ve oyuncu (ama galiba artık emekli) Aysun Kayacı’nın adını hatırlamayan, "Benim oyumla çobanın oyu bir mi?" dediğini bilmeyen kimse yoktur bence. Oysa sorduğu soru ve sorunun ardındaki düşünce Aysun Hanım’a özgü değil, hiçbir özgünlüğü yok, aynı düşünceyi paylaşan kişi sayısı Türkiye’de her zaman yüksek olmuştur, hâlen de yüksektir.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin 1999 Depremi için hükmü: AİHM diyor ki, devlet olarak binaların yapıldığı bölgenin deprem riskinin yüksek olduğunu biliyordun. Yaşam hakkını koruman gerekirdi, pozitif yükümlülüğün vardı. İnsanları risklere karşı korumalıydın. Yapmamışsın diyor AİHM. 75 sayfalık kararında; neden yapılmadığını uzun uzun anlatarak ve içtihatlarını hatırlatarak, yapmamışsın diye haykırıyor adeta.
28 Şubat’ı yaşayan, bu ülkedeki binlerce kadının da yaşadığına bizzat şahit olan ve bugün emeklilik planları yapacak yaşlara doğru yürürken yarı yaşındaki çocuklarla öğrenciliğe devam etmeye çalışan, istediği mesleğe dahi ulaşamayan yani 28 Şubat’ın etkileri kendileri için halen devam eden binlerce kadından biri olarak, yazı yazmaya başladığım dönemden bu yana, her 28 Şubat’ta, 28 Şubat’ı eleştirerek yazdım. Bu 28 Şubat, istisna… çünkü kendimde artık 28 Şubat’ı eleştirecek, ki eleştirilmeyi hak ediyor olsa da, haklılık göremiyorum. “Kendimde” derken aslında kast ettiğim doğrudan kendim değilim. 28 Şubat’ı yaşayanlar adına, 28 Şubat’ı eleştirecek yüz bulamıyorum, dahası içimden de gelmiyor.