Dünyada yılın değeri en anlaşılmamış olayı? Tabii ki Kraliçe Elizabeth'in ölümü. Hem Churchill’i hem Thatcher’i Başbakan olarak atayıp elini öptürmüş, Kruşçev, Brejnev, Gorbaçov, Yeltsin’i devirip Sovyetlerin yıkılmasını izlemiş, beş Papa gömmüş 20’inci yüzyıl tarihinin en üst düzeydeki son tanığıydı. Türkiye’de yılın değeri en anlaşılmamış insanı? Tabii ki Kemal Kılıçdaroğlu. Cumhuriyet'in 100. yılında CHP'nin başında Dersimli bir Kürt Alevisi var. İlahi adalet bu olsa gerek.
Avlaremoz adlı bir internet sitesi var. Biraz aykırı, Yahudi cemaatinin resmî sessizliği karşısında ses çıkarmaya çalışan, her zaman değilse de çok zaman ilginç ve cesur olan bir site. Birkaç yıldır Avlaremoz aralık ayında bir anket düzenliyor: “Yılın en antisemit vakası”! Sekiz on tane vaka sunuluyor ve sitenin okuyucuları en “sevdikleri”, en “güzel” vakayı seçiyor. Ben de en beğendiğim birkaç vakayı aktarıp gideyim, akşama geyik gibi sarhoş olmayı planlayan okuyucularımı fazla sıkmayayım.
Şimdi defteri karıştırıyorum. Bakalım neler neler seçmişim… “Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan” diye başlayan Pir Sultan’ın şiiri ilk sayfayı kaplıyor. Ondan şu dörtlüğü almışım: “Kadılar, müftüler fetva yazarsa/ işte kement işte boynum asarsa/işte hançer işte kellem keserse/dönen dönsün ben dönmezem yolumdan!” Bir Yunus Emre dörtlüğü: “Bir kez gönül yıktınsa/bu kıldığın namaz değil/ yetmiş iki millet dahi/elin yüzün yumuş değil.”
Yukarıda solda kapağını gördüğünüz “The Handmaid’s Tale,” Margaret Atwood’un 1985’te yayınlanan distopik romanı. Türkçeye “Damızlık Kızın Öyküsü” diye çevrildi. Belki çok uzak olmayan bir gelecekte, ABD yıkılmış. Yerine, Gilead Cumhuriyeti adında, alabildiğine ataerkil, totaliter bir düzen kurulmuş. “Komutanlar” diye bir hâkim sınıf (veya kast) oluşmuş. Normal, insanî kadın-erkek ilişkileri diye bir şey kalmamış. Kadınlar köleleştirilmiş. Âşık olup da sevişmek, sevginin bir ifadesi ve sonucu olarak sevişmek yasak. Cinsel ilişkinin tek amacı, (asla duygulanmaksızın ve zevk almaksızın) çocuk yapmak. Bu hizmeti de “komutanlar” sınıfına, İngilizce orijinalinde “handmaids” denen, sözlük karşılığı hizmetçi veya nedime (belki cariye) olabilecek, kuşkusuz “damızlık kızlar” çevirisi cuk oturan bir köle-kadınlar zümresi sunuyor.
Tepebaşı şehrin bütün kurumlarıyla, yapılarıyla, mekânlarıyla yaşadığı modernleşme tarihinin bir hafıza mekânı. Hatta daha da ileri giderek Tepebaşı parkı ve meydanının, şehrin modernleşmesinin kamusal alandaki kuluçka merkezi olduğunu söyleyebilirim. Bu yazıda Tepebaşı’nın nasıl yaratıldığını ve nasıl yok edildiğini anlatacağım.