Dünya “sahasında” bir oyun oynanıyor. Kimin kazanacağının masa başlarında, karargâhlarda, plazalarda tayin edildiği bir başka oyun da sürüyor. Bu ikinci oyun hep vardı, yeni bir şey değil. Eğer daha öncesi yoksa bile, ta Platon’dan bu yana, kimin kazanmayı hak ettiğinin saha dışında belirlenmesi gerektiği “teorisi” vardı.
Kısa vadeli iktidar hesapları için bu açılımı küçültmeye çalışanlar olacaktır. Ama uzun vadeli toplumun menfaatlerini düşünenler için eski defterleri karıştırmayı bırakmak, direne direne elde edilmiş bu büyük zaferi kutlama vakti…
Kürt hareketi açısından yeni bir durumla karşı karşıya olduğumuz söylenebilir. Kürt siyasetçiler şimdiye kadar PKK’nın Türkiye’de şiddeti devam ettirmesini onaylamamakla beraber PKK ile tartışmaya girmiyor, geri çekiliyorlardı. Bu kez farklı oldu. Özellikle Kürt seçmenlerin, hatta geniş bir Türk seçmen kitlesinin de sempatiyle baktığı Demirtaş’ın bu duruşu, Kürt hareketinin içindeki huzursuzluğu, arayışları göstermesi bakımından ciddiye alınmalıdır.
“Sahnede 90’lar” başlıklı sergi SALT Beyoğlu'nda açıldı, 12 Şubat tarihine kadar izlenebilecek. Sergi, dönemin karanlık havası ile sivil toplumun dinamizminin tam bir tezat oluşturduğu bu ilginç tarihsel aralığı konu alıyor. Sergiyi gezdikten sonra zihinlerde ister istemez şu soru beliriyor: Peki sonrasında ne oldu? Bu çığır açıcı “90’lar Akımı” neden kalıcı olamadı? Sonrasında ne olduğunu anlayabilmek için devletle sivil toplum ilişkilerinin nasıl dönüştüğüne bakılabilir.
İçişleri Bakanlığı, illerde görevli en üst rütbeli jandarma subayının o ildeki TSK/MSB mensubu subay/generale ya eş rütbeli ya da daha üst rütbeli olmasına yönelik bir atama ve terfi politikası izliyor son yıllarda. Bu durum, İçişleri’nin Jandarma üzerinden TSK’yla girdiği bir statü yarışının ürünü olsa gerek. 30 Ağustos’ta Tokat’ta vali ile garnizon komutanı arasındaki tartışma bu tercihle yakından ilgili.