Erkekler, kendilerine karşı gelen, itiraz eden kadınlara, şiddetle karşılık veriyor. Çıkarılan kanunlar ve uygulamadaki zaaflar kadınları kırılgan hale getiriyor. Devlet, bütün kurumlarıyla erkek egemen kültürün uygulayıcısı ve devam ettiricisi durumunda. Yani devlet hâlâ erkek. Kendi tecrübemizden biliyoruz, demokrasi gerilerken kadın hakları da geriliyor. İstanbul Sözleşmesi’nden erkek eliyle çekildik.
Türkiye, sağıyla ve soluyla yeryüzünün en yüksek, en ileri kültürüne sahip. Paha biçilmez bir entellektüel elitimiz var. Gazeteciler, köşe yazarları, yeni parlayan bir kısım öğretim üyeleri, güvenlik uzmanları, emekli general ve amiraller. Her gece kimbilir ne fedakârlıklarla, istemeye istemeye, “gene mi“ diye oflaya puflaya ekranlara çıkıyorlar. Buna rağmen bilgi ve görgülerini cömertçe paylaşıyorlar. Nesnel, bilimsel, asla partizan ve militan olmayan bir tavır içindeler. Kesin verilerden hareket ediyorlar. Palavra yok, uydurma yok. Çok dikkatli, çok ölçülü konuşuyorlar. Söyledikleri her lâfın, ihtiyatla kaydettikleri her öngörünün önünü arkasını inceden inceye hesap ediyorlar.
Trabzonspor 'rakibini alt etmek için hayatını riske eden o şövalye' gibi oynamadı ya da bu maçı ve maçın talebini öyle yorumlamadı. Sahada mağduriyetin enerjisi hiç yoktu. Sanki Trabzonspor şikeci rakibiyle helalleşmiş gibi, saf akla dayanan bir oyun oynadı. Adalet arayışından, tatmin duygusundan zere eser kalmamış gibiydi. O hesap kapanmış ve yeni bir sayfa açılmış gibiydi.
Emekli Büyükelçi Selim Kuneralp, Serbestiyet için yazdı: Savaş Rusya’nın lehine, Ukrayna’nın haritadan silinmesi veya en azından bir Rus uydusu haline dönüşmesi ile sonuçlanması halinde mevcut durum devam eder. Romanya ile Bulgaristan’ın tek başlarına muzaffer bir Rusya’yı karşılarına almak isteyecekleri şüphelidir. Ancak Ukrayna galip çıkar, Moskova’da rejim devrilir ve Rusya tarihinde ilk defa bir demokratik hukuk devletine dönüşürse, Karadeniz’deki dengeler değişir, o zaman savaş gemileri için yeni bir geçiş rejimi ve bölgede daha kuvvetli bir NATO mevcudiyeti gündeme gelebilir. Bu tür gelişmelere hazırlıklı olmakta ve olası senaryoları belirlemeye, Atatürk’ün dahi bir gün değişebileceğini öngördüğü Montrö’yü tutku haline sokmaktansa gerçekçi politikalar üretmeye başlamakta fayda var.
Nene Hatun ismine ne 93 Harbi’ni anlatan tarihi belgelerde ne de 1950’den önce basılmış kitaplarda rastlanır. Ayrıca Mustafa Kemal’in Erzurum’a geldiğini biliyoruz. Ama bu kahraman ile görüştüğüne (görüşmez miydi?!..) dair elde ne bir belge var ne de Nene Hatun’un gençliğinde gösterdiği kahramanlığa dair bir fotograf ya da bir bilgi.