Uzun ömrüyle insana yaşama sevinci veren zeytin ağacını kendi ellerimizle öldürmenin bu ülkeye çok büyük zararları olacak. Umarım bu genelgeden geri dönülür. İktidar öncelikle şunu bilmeli; yönettiği ülkenin doğasıyla, tarım zenginlikleriyle ama her şeyden önce halkıyla savaşarak başarıya ulaşılmaz.
Rusya, global çapta bir süper güç ve başındaki liderin, tüm Ukrayna’yı işgal etmeye kalkmasıyla rasyonel bir kişiliğe sahip olmadığını gördük. Uluslararası ilişkiler alanında fikir üretenler, her türlü stratejide bir rasyonalite arar. Çeçenistan ve hele hele Afganistan işgal deneyimine sahip bir ülkenin, Ukrayna gibi 600 bin km2’lik bir ülkeyi işgale kalkarken, bu rasyonaliteyi hesaba katması beklenirdi.
Sosyalizmle, solculukla, Putin’in işgalci rejimini desteklemek arasındaki bağı anlamak istiyorum. Putin, komünist ya da sosyalist değil. Lenin’i Ukrayna’nın ayrı bir ülke haline gelmesine sebep olduğu iddiasıyla suçluyor ve Lenin’e hakaret yağdırıyor. Putin, tam anlamıyla bir despot. Çarlık Rusyası'ndaki ya da Sovyetler Birliği dönemindeki sınırları yeniden ele geçirmek istiyor. Dışarıda yayılmacı, içeride zorba.
Rus taraftarlığı muvazzaf askerlere değil, özel olarak emekli askerlere atfedilebilecek bir konumlanma gibi görünüyor. Elimde ampirik kanıtlar olmamasına rağmen, TSK’nın mevcut kurumsal yapısının ve liderliğinin, meslekî “muasır medeniyet” nirengisi olarak halen NATO’yu ve NATO/Batı ordularını gördüğünü düşünüyorum.
Saldıran ve işgal eden taraf Rusya olduğu halde, sosyalistler konuyu ağırlıkla “savaş karşıtlığı ve barış istemi” çerçevesinde ele aldılar. İşgalin üzerinde pek durmayıp, “Rusya ve ABD-NATO emperyalist yayılmacılığının rekabet ve hegemonya mücadelesinin yarattığı bir kötü sonuç” şeklindeki, iki bloklu denge formülüne rağbet ettiler. Belli ki, bu bildik formül, yarattığı düşünsel konforla, izahat ve ikna kolaylığıyla he zaman bir hayli çekicilik yaratıyor.