Abe’nin ölümünden iki gün sonra büyük bir seçim başarısı yakalayan Liberal Demokrat Parti 1947’den beri barışseverlik normuna sahip çıkan Japon halkını bu sefer ikna edebilecek mi? Bir ülkenin ordu sahibi olup olmaması arasındaki tercihi belirleyen, bize laf-u güzaf gibi görünen ama aslında gücünü hukuktan ve kamuoyundan alan o ince çizgi Japonya’da yeniden çizilecek mi? Daha da önemlisi, sıklıkla “Yeni Soğuk Savaş” olarak adlandırılan bu dönemde Asya Pasifik bölgesindeki barışa silahlanmış bir Japonya mı, savunmada kalan bir Japonya mı daha fazla katkı sağlayacak?
Akşener’in Jön Türk hareketini destekleyen, onları hürriyet kahramanı olarak gören, Abdülhamit’i ise müstebit sayan yaklaşımını, sağ kesimde bir farklılaşma şeklinde okumak mümkün. Belli ki İYİ Parti’nin seçmen tabanı, MHP’den farklı bir alana yöneliyor, daha özgürlükçü daha seküler bir yaklaşımı tercih ediyor.
Shinzo Abe'yi el yapımı bir silahla öldüren 42 yaşındaki Tetsuya Yamagami ifadesinde cinayeti annesinin bütün varlığını kaptırıp aileyi iflas ettirdiği bir tarikat yüzünden işlediğini söyledi. Fakat, ne polis, ne siyasetçiler ne de gazeteler günlerce o tarikatın adını vermedi. Çünkü hikayenin gerisinde Japonya’nın karanlık tarihi geçmişinden kimsenin artık açmak istemediği sayfalar vardı.
Bir ülkede, başka bir ülkeye ait olduğu bilinen toprak parçalarının ‘bize’ ait olduğunu gösteren haritalar dolaştırılıyorsa, olağan şüpheli olarak akla hemen o ülkedeki, başka her ülkede de bulunan “aşırılıkçılar” gelir. Yine kimsenin aklına haritayla o ülkenin resmi makamları arasında bir bağ kurmak gelmez. Fakat mesele Ege’deki Yunanistan’a ait adalar, Lozan, Kerkük, Musul, Misak-ı Milli sınırları falan olursa iş değişir. Çünkü Türkiye 100 yıldır yalnız “aşırılıkçılar” marifetiyle değil, bizzat ana akım siyasetçiler üzerinden bunları tartışma konusu yapıyor.
İşin gerçeği, batı ölçütleri içinde görevini doğru yapan, birikimli bir diplomattı. Türkiye gibi askeri darbelerle, otoriter yönetimlerle başı derde giren bir ülkenin mensubuydu. Normali savunur, çatışma ve gerilim anlarında ülkenin dış politikasının maceralara yönelmemesinde etkili olurdu. Böyle roller üstlenen çoğu insan gibi o da siyasetin sıkıntılı dönemlerinde tepkileri üzerine çekerdi. Zaman zaman da hiç istemeden, çok farklı ekiplerin içinde yer aldığı olurdu.