50+1’in AK Parti’ye kurulmuş bir tuzak olduğundan söz ediliyor… İyi de, başkanlık sistemine geçmeye karar vermiş bir siyasi yapı 50+1’i kabul etmeyerek bu sistemin meşruiyetini savunabilir miydi? Nitekim o günlerde hiç duymadık böyle bir tartışmayı. Bugün bile, sistemin mimarlarından Mehmet Uçum, vazgeçilirse sistemin meşruiyetinin kalmayacağını söylüyor. Yani: Tuzak varsa, başkanlık sistemindeki seçilememe riskini görüp, tartışmayı önce soğutan sonra ortadan kaldıran AK Parti’ye “buyurun, engel olmayacağız” denmesinde vardır.
Berlin’de, Paris’te, Dublin’de, Amsterdam’da kiralık daire bulmak eskiden de zordu, bugün daha da zor. Bunlara bakarak, Batılıların bizlerden daha gariban koşullarda yaşadığını düşünenler de yok değil. O zaman 'Uygarlık küçük daire mi demek?' sorusunu da sorabiliriz.
Taraftarın oyunun temposunda belirleyici bir role sahip olduğu "pandemi futbolu’’ icra edilirken açıkça görüldü. Tribünlerden gelen enerji, oyunun hangi tempoyla oynanması gerektiğini belirliyor. Tempoyu taraftara havale eden Terim, Marsilya maçında, bu akıllı kararlılığının meyvesini ziyadesiyle aldı.
Atatürkçülerin çocuk kalması, siyasi ergenliği aşamaması, hatta bunu gurur vesilesi yaparak bayramlarda ilkokul çocukları gibi önlük giyip ortalıkta dolanmaları birçoğumuza utanç verici gelebilir. Ama belli ki onlar için değil… Çünkü onlar zamanı durduran hiç bitmeyecek bir çocukluğun özlemi ile yaşıyor, benliklerini liderlerinin zamanı aşan (ilelebet geçerli olacak) olgunluğunda ‘doyuruyorlar’.
Dış güçlerle Taksim Meydanı'na bakan bir otelin lobisinde bir araya geldik. Bir İngiliz, bir Amerikan ve bir Fransız gelmişti. "Ben de Temel oluyorum herhalde" diyerek ortamı ısıtmak istedim. Oldukça iyi bir şakaydı ama gülmediler. Garson gelip ne alacağımızı sordu. İngiliz dış güç, garsona Alevi mi Sünni mi olduğunu sorunca müdahale ettim. "Hocam iki dakika durun rica ediyorum," dedim, "daha çay söylemedik, hemen nifak tohumları ekmeye çalışıyorsunuz."