Çinli elitler, bugünkü Tayvan’ın vaktiyle milliyetçilerin kaçarak sığındığı ve tüm hayatları boyunca geride bıraktıkları şeyleri düşündüğü gönüllü sürgün yeri olmadığını görüyor. Soğuk Savaş yıllarında büyük bir kalkınma hamlesine sahne olan Tayvan, 2000’li yıllarda da demokratik ve çoğulcu bir rejime kavuşarak anakaradan uzaklaştı. Genç Tayvanlılar Çin anakarasında doğup büyümüş aile büyüklerinin aksine, kendi adalı kimliklerine daha fazla vurgu yapıyor.
2017’de Anayasa’ya Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi olarak girmiş bir uygulamayı tartışıyoruz son yıllarda. AK Parti- MHP ittifakı, bu yeni sistemden memnun. Muhalefetteki 7 parti, güçlendirilmiş demokratik parlamenter sistemi savunuyor. 2023 seçimleri yaklaştıkça komplo teorileri, korku senaryoları piyasaya sürülüyor.
Eğer bir ideolojiye yatkınlığımız olmuşsa veya hâlâ varsa, bu durum zihniyet bileşimimizin söz konusu ideolojiyi (bilinçdışı adaptasyon nedeniyle) daha doğru ve ‘çekici’ kılmasından kaynaklanıyor. Kendimizce farklı ideolojileri mukayese edebilir, tartabilir, belirli birini ‘rasyonel’ analiz sonucu seçmiş gibi hissedebiliriz. Ne var ki bilinç bu tür seçimlerde genellikle arka planda kalıyor.
Marksizm (veya solculuk) onlar için sadece insanların kafalarında kırılacak bir sopa. Artık hiçbir tutarlılığı kalmamış, paramparça bir zihinsel çöplükte yaşıyor; çıkışsız, umarsız bir hınca sarınıp, hâlâ en ufak bir umut, bir olumluluk, bir parça enerji taşıyan ne varsa kendileriyle aynı çukura çekmeye çabalıyorlar. (Halil, imdi bu sözü eğri büğrü söyleme. Bütün bunları nereden biliyorsun? Kendimden biliyorum.)
Son aylarda epeyce karamsarlık iyimserlik tartışması yaptık. “Durum değişmez, değişse de değişmez” diyenlerin, içinde yaşadıkları ortamı tanıyamadıkları inancındayım. Aydınların temel sıkıntılarından birisi, toplumda kendi ritmi içinde olgunlaşan yeni yönelimleri anlamakta güçlük çekmeleridir.