Maça çıkarken ‘aslansın, kaplansın, sen bu işi bitirirsin’ gibi sözcüklerle oyuncuları tabiri caizse ‘gaz vererek’ maça hazırlamak devri çoktan kapandı. Her alanda bilgiden nefret eden, bilgi yerine hamasete sığınan toplumun sahada kendi kendisiyle yüzleşmesidir dün akşamki maç.
Yaşananlar, ev içi erkek şiddeti ve istismarının tipik örnekleri. Hangi evin içinde, hangi kadının, hangi kız/erkek çocuğunun istismar edildiğini bilmiyoruz. İstanbul Sözleşmesi’nin esası, ev içi şiddetin önüne geçmekti. Ayşegül olayı, birçok bakımdan, üzerinde yaşadığımız coğrafyada kadınların ne büyük acılar çektiğini gösteriyor. Bu acıların büyük kısmı aile içinde kalıyor, üzerleri örtülüyor, kadınların sırtına biniyor.
Kaptan Fanstastik ve eşi, Rousseau’dan mülhem, bahçesinde kendi halinde büyüyen bir ağacın doğallığına bırakır çocuklarını. “Yaratılmış ihtiyaçlar”a yer yoktur bu hayatta. Toplumun kurgularından, kalıplarından, şahsiyetlerine müdahale edecek her türlü ezberden sakınırlar onları. Çocuklarını “herkesler”in etkisinden koruyarak gündelik hayatın uğultusu, vasatın bir yankısı olmasının önüne geçmek isterler.
AY rümuzlu okuyucumun soru veya itirazî yorumlarının şöyle bir meziyeti var: çok cesur. İster kendi tahminlerine, ister doğrudan gözlemlerine dayansın, aşırı genelleme problemleri bir yana, gayet keskin ve köşeli biçimde koyuyor meseleleri. Argümanı limitine kadar götürüyor. Kaçacak yer bırakmıyor.
Bir süredir muhalefet cephesinde, özellikle de muhalefetin medya ve entelektüel kanadında anketlerde iktidarın oylarının düşüyor görünmesiyle artan bir özgüven, erken bir zafer havası görülüyor.İktidarın kötü performansının her şeye yeteceği, bütün oyların cepte olduğu zannediliyor. Bu erken zafer havası muhalefet cephesinde özeleştiri yapmak, geri basmak, ikna etmek gibi çabaları anlamsızlaştırıyor. Bu da esas olarak oylarına ihtiyaç duyduğu dindarlara ve Kürtlere, muhalefetin değişmediği, sadece takiyye yaptığı hissini geçiriyor.