DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan’ın, iktidar gücünü ele geçirenlerin eski iktidarın temsilcisi olduğu toplumsal kesimlere hayatı dar ettiği “nöbetleşe zorbalık” zincirini kıracaklarını söylemesi; bu çerçevede toplumun dindar muhafazakâr kesimlerine karşı şimdiden uç vermeye başlayan alerjiye dikkat çekmesi, seküler çevrelerde büyük tepki topladı. Bu tepkinin anlamı ne, neye delalet ediyor?
Hatırladığım sorular hep açık uçluydu, cevaplar ama, pek farklılık göstermezdi. Benim defterimde ve bazı başka kızların defterilerinde sadece bir soru iki seçenekliydi: “Alain Delon mu, Jean Paul Belmondo mu?” Bu sefer de sorunun cevabı tekti, en azından benim arkadaş çevremde hepimiz Belmondocuyduk.
Spor yarışmaları, yalnızca spor yarışmaları değildir. Atina Olimpiyatları 2 bin yıllık bir geçmişe sahip. Hâlâ hepimiz bu yarışmaların heyecanını yaşıyoruz. Kadın Voleybol Milli Takımı’mızın...
Geçmiş eşcinsellik kültürlerine ilişkin bazı okuyucu sorularına cevap vermeyi sürdürüyorum. Bazıları seksoloji alanına giriyor veya taşıyor. Oralara pek gitmek istemiyorum. Benim birinci kıstasım, tarih, tarih metodolojisi ve “tarihsel düşünme” açısından anlamlı olmaları. İkincisi, tartışmanın böyle “riskli” konuların nasıl bir özgürlük ortamında ve hangi ciddiyet ölçüleri içinde konuşulabileceğine biraz olsun ışık tutması.
Osmanlı’da, Eski Yunan’da ve geleneksel Japon toplumunda, kadınların kamusal mekândan dışlanmasıyla elele giden erkek eşcinselliği kültürleri hakkında yazdıklarım, çeşitli okuyucu mektuplarını tetikledi. Hepsine ayrı ayrı cevap yazdım. Asıl konu, yani tarih ve metodoloji açısından önemli gördüğüm birkaç tanesini, isimlerini saklı tutmak kaydıyla buraya da alıyorum. Bir hafta boyunca yayınlayacağım.