Post-Kemalist paradigmanın fikir babası olan kamusal entelektüeller ve gazeteciler, ölümcül bir günahın yüküne mahkum edildi. Peki muhafazakarları ve Kürtleri eşit vatandaşlar olarak görmek gibi büyük bir suçun faili olan bu isimleri yargılama hakkını kendinde görenlerin, Türkiye için yeni vizyonları nedir? Liberallerin naiflikleriyle alay edenlere sormak gerekiyor; memleketin iplerini bırakacağınız milliyetçi çizgininin geçmişini incelediniz mi? Türkiye'ye yeni bir anayasa ve temiz bir sayfa açacağımız tarihin bu dönüm noktasında, o sayfayı milliyetçi hezeyanlara mı kurban edeceğiz? Milliyetçiliğin gerçekten “demokratik” bir temelde dönüştüğünü iddia etmek için henüz çok erken. Mlliyetçilik gerçekten demokratik olmak istiyorsa ulus-devleti daha ılımlı bir çokkültürlü devlete çevirmenin teorik ve pratik gerekçelendirmeleri ile meşgul olmalı.
Bizim kuşak müzikal tarihin hemen her çağını bizzat yaşadı. Müzikal antika muamelesi yapılan “müzelik parça”lar, vaktiyle onların demirbaşları. Çoğu o butik müzenin yaşayan, hâlâ “çalışan” tanıkları… Misal şahsımı müzede lambalı radyonun yanına koysalar, al sana tarihi stand-konu mankeni. Evimizdeki antika radyo, benimle yaşıt. Müzikte bugünün “Türk Büyükleri” kimimizin yaşıtı… Erkin Koray’a “Erkin Baba” diyen, Gürses’ten “Müslüm Baba” diye söz eden nesle biz de uyduysak, yaşımız ortaya çıkmasın diye.
Küçük Ağa’yı okuyan biri en temel kafa karışıklıklarımızdan birinin merkezinde yer alan, din ve dindarlık tam olarak nedir ve dindar adam kime denir sorusunun kesin bir açıklıkla cevaplandırıldığını düşünecektir. Dini nerede aramalıdır, bu ülke için dinin önemi ve değeri nedir soruları bir daha tereddüde yer bırakmayacak şekilde cevaplandırılmıştır adeta. Ama ne gariptir ki bu aynı zamanda bitmeyen bir kafa karışıklığı halinde sıradan insanların bir türlü son bulmayan ‘çelişmesi’dir.
“Genelkurmay Başkanı General Joseph Dunford, Cuma gecesi gizemli bir telefon geldiğinde Pentagon'daki ofisinden yaklaşık 7000 mil uzaktaydı.Telefon IŞİD'e karşı mücadelede kritik bir müttefik olan Türk mevkidaşı Hulusi Akar’dan geliyordu. Ancak Dunford'un ofis personeli telefona yanıt verdiğinde, hattın diğer ucundaki Akar'ın sesi değildi. Saatler önce Türkiye’de kanlı bir darbe yapmaya başlayan onu kaçıranların sesiydi."
Halil Berktay olağandışı bir iş yapıyor. Siyasi hayatını, ideolojik kabullerini ilmik ilmik yeniden örüyor, büyük bir samimiyet ve cesaretle onları analitik süzgeçten geçirip önümüze atıyor. Kaç kişi bu yazıların öneminin, hak ettiği değerin farkında bilmiyorum… Ama çok fazla olduğunu da sanmıyorum. Nedense insanların bu yazılarla duygusal ilişki kurmakta zorlanacaklarını, kolay anlaşılır bulmayacakları bu davranışı örneğin yaşlılığa, psikolojik arayışlara, hatta ideolojik temel eksikliğine bağlamaya daha yatkın olacaklarını düşünüyorum.