1963’den bu yana düzenlenen Münih Güvenlik Konferansı’nın bu yılki panellerden biri “Şehirlerin Rolü: Demokratik Oyun Kurucular?”dı. Panelin konuşmacıları ise Batı tarafından giderek otoriterleşen NATO ittifakı ülkeleri olarak adlandırılan Polonya, Macaristan ve Türkiye’nin en büyük şehirlerinin muhalif partilere mensup belediye başkanlarıydı. Varşova Belediye Başkanı Trzaskowski, 2020 başkanlık seçimlerinde aday oldu ve 2 puanlık farkla seçimi popülist Duda’ya karşı kaybetti. Orban’ın partisinden Budapeşte Belediyesi’ni alan Karacsony ise 2022 Macaristan Genel seçimleri için kurulan muhalefet ittifakının başbakan adaylığı için yapılan önseçiminde merkez bir adayı desteklemek için adaylıktan çekilmişti. Panelin üçüncü konuşmacısı İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’ydu. İmamoğlu, “kaderlerinin belki de aynı olduğunu” söyleyerek sözlerine başladı.
Önce Madam Despina kalktı, o muşamba örtülü masalardan. Meyhanesinin saz heyetinin çaldığı sevdiği şarkılarla toprağa verdiler. Sonra bizi her dinlediğimizde “yine güzel, yine çiçek yapan” şarkının sözlerini yazan Meral Okay gitti. Üç yıl sonra da onlar gibi biraz efevâri, bıçkın duruşu, farklı stiliyle Müzeyyen Senar ayrıldı masadan. Muşamba örtülü masalar efsanelerde kaldı.
İnsanların iç seslerini duymaya o anda mı başlamıştı, yoksa zaten hep duymaktaydı da, yalnızca bunun farkına mı varmıştı? Sonraları epeyi kafa yordu bu konuda. Hiçbir zaman emin olamadı. Bildiği bir şey varsa, iyileşmeye tam o anda başladığı. Başkalarının göremediği bir şeye bakıyordu gerçekten de. Kendisine. Kendisini kendisinden başka hiç kimsenin göremediğini, göremeyeceğini anlamıştı. Annesinin bile…. Kendisiyle arkadaş olmaya karar verdi. Kapısını ardına kadar açıp kendini içeri buyur etti.
Cumhurbaşkanı tarafından ayağa kaldırılan fakat o “oturun” demeyi unuttuğu için cumhurbaşkanını 7 dakika 40 saniye boyunca ayakta izleyen belediye başkanları hadisesinin yaşandığı bir ülkemiz var. Düşününce, benzerlerinin Sovyetler Birliği gibi ülkelerde yaşandığı başka örnekler de geliyor akla.
Cemevleri kendilerinin cami, kilise ve sinagoglar gibi elektrik faturalarından muaf tutulması için yıllardır mücadele ediyor. Bu kadar açık bir ayrımcılığı bile Türkiye mahkemelerinde gideremeyince AİHM’ye başvurdular ve Türkiye’yi mahkûm ettirdiler. Kasım ayındaki bu kararın üzerine bir de işyeri statüsünde sayıldıkları için çok yüksek elektrik faturalarıyla karşılaşan Cemevleri, bu defa itirazlarını yüksek perdeden dile getirdiler ve seslerini siyasi iktidara duyurabildiler.