En değerli varlığını kaybetmiş bir anne bile barış dediğinde, bunun anlamı büyük olur. Kimse buna kulaklarını kapatamaz. Ocağına ateş düşen bir anne başka ocakların sönmemesi için beyaz tülbendini ortaya koyduğunda, kimse başını çevirip görmemezlikten gelemez. En ağır bedeli ödeyen bir anne barış çubuğunu tüttürdüğünde, herhangi bir bedel ödemeyenlerin uzaktan çaldıkları savaş tamtamlarının bir kıymeti kalmaz.
Çok iyi anlaşıyorlardı, dünyanın canına okuyacaklardı. Elon Musk, farklı bir kültürden geliyordu, aynı çizgide buluşmuşlardı. Elon Musk’ı uzaktan izleyen çoğu insan, onları uzun süre “aynı kafada iki güçlü erkek” olarak gördü: Dünyayı yönetme hırsı taşıyan, kaba mizaçlı, uzun boylu, havalı, zengin, maço, gösterişi ve alkışı seven, silahlanmaya sıcak bakan, göçmenlere düşman, woke kültüre ve sol çevrelere karşı sert iki “alfa” erkek…
Bugün tüm dünyada liberal demokrasinin çöküşüne tanıklık ediyoruz. Ve demokrasi nimetinden yararlanmada dünya-yapısal eşitsizlik ve hiyerarşilerin genelgeçer formüllerle örtülemez hale geldiği bir zamandayız. Demokrasinin içinin boşaldığı bir dönemde medyanın da içi boşaldı.
Sessizlik, en uçlardaki fikirlerin sesinden daha tehlikelidir. Fatih Altaylı’nın istese de yapamayacağı tehdide de benzemezler. Altaylı’ya cevap verebilirsiniz, onla polemik yapabilirsiniz ama sessizliğe cevap veremezsiniz. Sessizliği ikna da edemezsiniz. Sessizlik en radikal, en yobaz, en tehlikeli fikirdir. Sessizliğin artması, hepimiz için tehdittir.
Dün sabah Eren Keskin’in Fatih Altaylı ile ilgi bir açıklamasını gördüm. “Fatih Altaylı özellikle 90’lı yıllarda insan hakları savunucularının karşısında durdu. Benim ifade özgürlüğümü hiçe sayarak ölüm tehditlerine maruz kalmama neden oldu. Ama biz yine de tutuklu yargılamaya karşıyız. Serbest bırakılsın ama bizden uzak olsun. O başka. Kendisinin tutuksuz yargılanmasından yanayım” diyor.