Erdoğan’la Davutoğlu arasında 2014’ün sonbaharından itibaren başlayan çatışmanın karakteri hakkında o zaman da şimdi de inandığım şey doğruysa, Davutoğlu’nun ‘parti içi darbe’ sürecini ayrıntılarıyla anlatması çok zor. Çünkü Erdoğan süreci, her büyük olayda -Davutoğlu’na- önce yol verip yolda kazaya (dolayısıyla istiskale) uğratma ‘tekniğiyle’ yönetti. Ayrıntılı bir anlatım, bunların hatırlanmasını da gerektirir. Davutoğlu’nun anlatma hevesinin bu nedenle zayıf olduğunu düşünüyorum; yanılmış olmayı isterim, anlatırsa öğreniriz.
“Moral bozmak”, “ümitsizliğe sevk etmek”, “devleti acziyet içinde göstermek” gibi kanaatlerden TCK’da yazılı suçlara ulaşma becerisi her seferinde insanı şaşırtıyor. Şimdi bu kötü hukukun muhatabı, bugüne kadar işin bu kısmıyla çok da muhatap olmamış apolitik sanatçılar, ünlüler. Suçları, yol kesip kimlik kontrolü yapmak, sabotajcı cadı avına çıkıp insanları linç etmek, tv yayınlarına saldırmak değil, ülkelerinin ormanları yanarken öfkelenmek, seferber olmak, yurt dışından yardım uçağı için çağrı yapmak...
Apaçık şekilde üst aklın tertiplediği yangınların tahribatıyla ilgili olarak, Cumhurbaşkanımız yanan hayvanların telafisi noktasında yerli ve milli hayvancılığın bilimsel kategorilerinin altını çizdi. Buna göre bizde hayvanlar üçe ayrılıyor: Büyükbaşlar, koyunlar ve beyaz etler. Yeni Milli Eğitim Bakanı’nın biyoloji ders kitaplarını bu yeni bilgi ışığında düzenlemesi ve eğitim yılına yetiştirmesi gerekir.
Muğla’da yaşayan amcamın oğlu Atıf’ı aradım. Üç gündür sokağa çıkmadığını, evde beklediğini anlattı: “Muğla üzerine küllerden siyah örtü çekilmiş gibi” diye devam etti. “Dün gece gittim iki büyük valiz satın aldım. Kaçın deyince kaçacağız. Her tarafımız orman. Geceleri alev alev yanan tepeleri korkuyla izliyoruz.