İster doğrudan devletin baskı mekanizmalarında veya bürokraside çalışsın, ister üniversite ve medya gibi resmî ideolojiyi üreten ve pekiştiren kurumlarda, egemenlere hizmet verenlerin işe yaramaları için biraz da olsa kafalarının çalışıyor olması gerekir diye düşünüyorum hâlâ. Oysa Türkiye’ye bakarsak, hayır, gerekmiyor.
Kazakistan, Nur Sultan Nazarbeyev’in tek adam yönetimi altında insan haklarının ihlal edildiği, geniş çaplı yolsuzlukların olduğu, halkın her açıdan ezildiği bir ülkeydi. Bunlardan hiç söz etmeden Kazak yönetimine destek sunulması, on yıl önce benzer gösterilerin yapıldığı Suriye’ye bu nedenlerle müdahale edilmesi gerektiğini va’z eden Türkiye dış politikasının yaklaşımıyla taban tabana çelişkili bir durum arz ediyor.
Avustralya Göç Bakanı Alex Hawke’ın vizesini iptal etme kararı sonrası dünyanın bir numaralı erkek tenisçisi Novak Djokoviç’in Avustralya Açık’ta mücadele edebilmesi pamuk ipliğine bağlı. Djokoviç’in en büyük avantajı, ilk vize kararını iptal eden yargıç Anthony Kelly’nin bu sefer de davaya bakacak olması. Ancak yargıçın Djokoviç’i yine haklı bulup Göç Bakanı Hawke’a tenisçiye vize verilmesi emri vermesi ihtimalinin son derece düşük olduğu yorumları yapılıyor.
Kemal Kılıçdaroğlu iddialı bir şekilde konuyu siyaset arenasına getirip onca tartışmaya yol açmışken, CHP genel merkezi ve yerel örgütleri “helalleşme yolculuğu” konusunda bir türlü harekete geçmiyor ve toplumsallaşması için çaba göstermiyor.
Enes Kara’nın bir cemaat yurdunda intihar etmesinin, bir toplum mühendisliği projesinin sonucu olduğu tartışılıyor. Bu örnekte, dindarların çok eleştirdiği 'toplum mühendisliği' yaklaşımını üstlenenler cemaatler oldu, fatura onlara çıktı. Tarikatlar, cemaatler ve bazı dindar aileler, çocuklarının kendileri gibi dindar ve muhafazakâr yetişmesi için, bu yurtları tercih ediyor. Ancak büyük çoğunluğun barınma ve eğitime devam edebilme ihtiyacından ötürü bu yurtlarda kaldığı bir gerçek.