Enes Kara’nın bir cemaat yurdunda intihar etmesinin, bir toplum mühendisliği projesinin sonucu olduğu tartışılıyor. Bu örnekte, dindarların çok eleştirdiği 'toplum mühendisliği' yaklaşımını üstlenenler cemaatler oldu, fatura onlara çıktı. Tarikatlar, cemaatler ve bazı dindar aileler, çocuklarının kendileri gibi dindar ve muhafazakâr yetişmesi için, bu yurtları tercih ediyor. Ancak büyük çoğunluğun barınma ve eğitime devam edebilme ihtiyacından ötürü bu yurtlarda kaldığı bir gerçek.
Gelecek ve DEVA’nın ‘sözü’ diğerlerinden çok daha içerikli ve kuvvetli. Eleştirmekle kalmayıp gerçekçi alternatifleri de vurguluyorlar. Dürüstlük, çalışkanlık, bilgi ve akıl açısından rakiplerinden daha avantajlı algılanıyorlar. Lider kadrolar yönetim deneyimine sahip. Ayrıca muhafazâkar tabanla bağlantıları geniş bir potansiyel seçmen kitlesi ile temasta olmalarını sağlıyor. Ne var ki her ikisinin de oyları yüzde 3 civarında seyrediyor. Demek ki bu görünen tabloyu aşan bir başka gerçekliğin içindeyiz ve o gerçekliği anlamadan, ona uygun siyaset geliştirmeden büyüme olmuyor.
Senarist Önder Çakar bugünün kestirme çözümlerinin epey ilerisinde derin soruşturmalara girişen bu film için “Bizden Müslüman ya da anti-Müslüman olmamız beklenmemeli. Biz ne kimseden nefret ediyor ne de kimseyi destekliyoruz. Bu benim babamın hikâyesi. Bir tarafa vurma niyetimiz yok. Muharrem'i ne çok seviyoruz ne de ondan nefret ediyoruz. Muharrem’e eşit mesafedeyiz” demişti.
Türkiye, hiçbir zaman İslamcılar, Kemalistler, solcular ya da milliyetçilerin hayallerindeki ülke olmayacak. Ne toplum bir gün topluca hidayete erecek, asr-ı saadet, “Osmanlı barışı” geri gelecek ne de bir anda herkes aydınlanacak ve bilimsel laik bir cennete dönüşeceğiz, köylerde Köy Enstitüleri açılacak, tarikatlar, cemaatler kapanacak, kadınlar başörtülülerini çıkaracak, Kürtler Kürtçe’yi, Aleviler Aleviliği unutacak.
Nihal Bengisu Karaca’nın Halk TV ekranında görülmesi, “oraya nasıl çıkarsın”cıların mahallesiyle “onu nasıl davet edersiniz”cilerin mahallesine dert olmuştu. Karaca’nın başına gelenlerin işaret ettiği Türkiye canlı, taptaze olarak önümüzde. Fakat biliyor musunuz, bu 30 yıl önce de böyleydi. Bugün, medyadaki “herkes kendi çöplüğünde” pratiğine kendi meslek hayatımda yaptığım itirazları hatırlatmak istiyorum; meslek hayatımın “iyi ki de yapmışım” dediğim fasıllarından birini…