Kılıçdaroğlu, muhalefeti meşru zeminde yürütmeye, partisini bir iç çatışmaya neden olabilecek sokak gösterilerinden uzak tutmaya gayret ediyor. Türkiye gerilim ile uzlaşma arasında salınan bir ülke. İktidarın radikal kanadı da muhalefetin radikal kanadı da gerilimi seviyor. İktidar içinde “güvenlik” eksenli siyasetin egemen olması, çatışma ortamının alevlenmesiyle paralel yürüyor. Bu yüzden iktidarın radikal kanadının hedefinde Kılıçdaroğlu var. Onu kavgaya davet etmeye, sokağa çekmeye gayret ediyorlar.
Batı’daki insan hakları ihlalleri karşısında “insan hakları ve demokrasi havarisi” kesilirken, kendi ülkesindeki haksızlıkları eleştiren, sorgulayan, “insan hakları ve demokrasi havarileri”ni ihbar eden Yehuda’ya dönüşenler için fazla karmaşık bir dünya bu.
Bir Parti Devlet hiçbir yetkiyi paylaşmaz, paylaşamaz. Kurduğu yasal ve politik sistem zaten paylaşmasına izin vermez. Paylaştığında bilir ki iktidar da elinden gider. Geri dönüş yollarını bizzat kendisi ortadan kaldırmıştır. Gemiler Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemiyle birlikte çoktan yakılmıştır.
Ah Ali Bey, siz bilmezsiniz, belli ki artık ikrah edip bir noktada kesmişsiniz izlemeyi; bu konu asıl eskiden, Erdoğan’ın ani dönüşlerinin yeni yeni başladığı zamanlarda çok zevkliydi. “Troller, kuşlar, yandaşlar” artık öğrendiler kiminle dans ettiklerini, öyle hemen dolduruşa gelip öne atmıyorlar kendilerini; yakında yeni bir dönüş olur, temkinli olalım diyorlar. İnanın, yok bu işlerin eski tadı.
Diyarbekir’e de bir haller olmuştur. Şehir, eski şehir değildir. Kıbrıs’ta cereyan eden hadiseler ahengi bozmuş, şehrin üstüne kara bulutlar toplanmıştır. Kıbrıs'ta Rumların Müslümanlara yaptıklarının faturası Diyarbekir'deki gâvurlara çıkarılır. Neticede bir tarafta Müslümanlar, diğer tarafta gâvurlar vardır ve herkes tarafını seçmek zorundadır.