Ağır bir hasar var önümüzde. Meselâ ekonomide varolan hasardan çok daha ağır bir hasar. Cehaleti öven, bilgiye düşman olan, ehliyeti tehdit olarak gören, kaba ve kibirli bir popülizm uğruna işinin ehli insanları okey masalarının hakaret mezesi yapmaktan çekinmeyen ve daha az akılla daha fazla inanç ve sadakat devşireceğini sanan bir zihniyetin hasarı bilmem nasıl tarif edilebilir ve bilmiyorum nasıl aşılabilir?
Kültürel hegemonyanın asıl rahatsız edici yanı ‘başkalarının’, çoğunlukla ‘ötekilerin’ değerlerine ve kültürüne maruz kalmak, onların etkisinden kurtulamamak, mücadele edememek ve giderek manevi bir eziklik içinde yaşamak. Doğal olarak bu durumun kalıcı olmadığına inanmak istiyoruz.
Popülist liderlere oy veren kitlelerin ‘çağdaş-modern’ ölçülere uymayan ‘ilkel’ davranışları ve duyguları var, evet: Irkçılık yapıyorlar, militaristler, şiddeti savunuyorlar… Fakat bunlar onların içinde doğal olarak bulunan kötülükten değil, eziklik ve korku gibi gerçek ve insani duygulardan kaynaklanıyor. Popülist liderleri tercih eden geniş halk kitlelerini aşağılayarak gidilecek yer yok.
Mevcut Meclis aritmetiği, iktidarın AYM’nin yapısının yeniden düzenlemesine müsait değil. İktidar AYM’nin yapısını değiştiremez ama AYM üzerinde basınç uygulamaya devam eder. AYM, ne yazık ki ülkenin sayıları giderek azalan nefes borularından biri; tıkanmaması için herkese önemli sorumluluklar düşüyor.
Kamala’nın böyle bir göreve gelmesinin arkasında uzun bir insan hakları, ırkçılıkla mücadele, kadın hakları kavgası yatıyor. Seçim öncesinde Kamala’ya destek amacıyla hazırlanan afişlerden birinde üç resim ve bir slogan yer alıyordu: “Rosa oturdu, Ruby yürüdü, Kamala koştu...” Bir uzun yolculuğun üç kadın öncüsü…