Boykot nasıl protestocu olmayabilir? Geniş kitleler açısından bu olanaksız. Boykot dendi mi, protestoyu anlarlar. Basit aklı selim bunu zorunlu kılar. Madalyonun diğer yüzünde, ancak sizin kendi kafanızda, içsel sübjektivitenizde “protestocu olmayan” ve “boykot” sözcükleri yanyana gelebilir. O da bir tek koşulla: neyi protesto ettiğinizi bilmiyorsanız. Yani protesto edecek ciddî bir şeyiniz yoksa.
AK parti iktidarı ilk 10 yılı boyunca izlediği makul siyaset ve din anlayışıyla Türkiye’nin dindar gençliği arasında IŞİD’vari bir dindarlığın yayılmasını engelleyici bir rol oynadı. Fakat şimdi, kendisinin de katkıda bulunduğu dünyaya açılmış Türkiye’de aynı gençlerin sekülerliğe kaçışını durduramıyor.
Diğerkâm olmanın, kendimiz gibi başkalarını da düşünmenin önemini pandemi bize tekrar hatırlattı. Tek başımıza iyi olmamızın mümkün olmadığını, ancak hep beraber iyi olabileceğimizi yeniden öğrendik. Birinin dahi virüsü kapması tüm dünyanın hasta olmasına yetti. Ve hepimiz iyi olmadan bundan kurtulamayacağımızı da anladık.
“Fatih Bizi Affet” başlıklı yazı, ırkçılığı, farklı inançlara ve dinlere yönelik düşmanlığı eleştiren satırlarıyla ilgi çekici. O dönem için belki de aykırı sayılabilecek bir yazı. Yazının bazı bölümlerini aktarıyor, bu acı olayın 65. yıldönümünde Rum, Ermeni, Yahudi komşularımızın acılarını paylaşıyoruz. 9 Eylül 1955 tarihli Ulus Gazetesi’ndeki Bülent Ecevit imzalı makaleden satırlar:
Doğu bütün iyiliklerin menbaı değil, Batı bütün kötülüklerin kaynağı değil. (…) Mücadele esasen dünyanın her tarafındaki iyiler ile kötüler arasında, hakperestler ile menfaatperestler arasında, adiller ve zalimler arasında, vicdanlılar ve vicdansızlar arasında, merhametliler ve merhametsizler arasında olduğu halde, dünyayı Batı-Doğu keskinliği içinde ayırmak doğru değil, adil de değil.