Bu olayın yaşanması ayrı bir fecaatken, aslında olaydan sorumlu olmayan milletvekili Erkan Haberal’ın açıklaması ayrı bir fecaat olarak medyaya düştü. Buradan anladık ki, arabanın içinde olsaymış da pek bir şey değişmeyecekmiş meğerse.
Bu kadar açık bir saldırganlığın bu kadar pervasızca savunulması… Yetmedi, bir de üste çıkıp “ezer geçeriz” tehditlerine baş vurulması… ‘Haksız ama bizden’ deneceğine duyulan güven olmasa böyle yapabilirler miydi? Açın bakın Nihal Bengisu Karaca’nın ‘eblehçe’ bulduğu Haberal’a destek mesajlarını… Ne yapsa böyle destekler alacağını bilen birinin Haberal gibi davranmasında şaşıracak bir şey var mı?
Samimi bir özürle, kamu hizmetine yakışmayan bir fiil yüzünden bir görevden alma kararıyla sadece bir kişinin üzerine sürülmüş olmakla kalacak kırmızı plakalı, Meclis logolu, çakarlı, bizim vergilerimizle alınmış/kiralanmış o pahalı makam aracı, ardından yaşananlarla hepimizin üzerine sürülmüş oldu.
Her şey yalan, kurgu olabilir, hatta “hayat” kendini algoritmalar üzerinden var eden sanal bir dünyada geçebilir. Ama tekdüze, bıkkın hayatında o ana kadar geçmeyen zaman, o ekranda kuş olup geçiyor. Hem artık sabırsızlıkla beklediği bir şey de var…
Bayram harçlıklarının harcanacağı çok yer vardı, dolayısıyla paket almaya çoğunlukla güç yetmezdi. İmdada “açığ ciğara (açık sigara)” yetişirdi. “Açığ”dan kasıt, bakkalın sigara paketini açması ve sigaraları tek tek satmasıydı. Yeni elbiselerini üstlerine çeken çocuklar hevesle sokağa çıkar, bakkaldan açığ ciğara almak için birbiriyle yarışır ve dumanı birbirlerinin yüzlerine üflerlerdi.