Türkiye’nin daha fazla ‘bizim’ olması, yıllarca eksikliğinden şikayet edilmiş demokrasinin, ifade hürriyetinin büyük boşluğunu doldurabilecek mi?
Başkasının baskılanmasından, kısıtlanmasından elde edecek kazanımların kimseye hayrı dokunur mu? Demokrasinin, adaletin, ekonominin gerilediği bir ülkede, İslami, yerli, milli kazanımların ömrü ne kadar olur, karşı tarafta bir rövanş duygusu yaratmaz mı?
Evet, bazı terim-kavramlar az çok Avrupa-merkezci, Avrupa’ya özgü bir içeriğe sahiptir. Çünkü Avrupa’nın modernite ile birlikte diğer geleneksel toplumlar ve kültür daireleri üzerinde yükselişiyle zamandaş ve içiçe olarak, gene öncelikle Avrupa’da gerçekleşen bilgi süreçlerinin ürünüdür. Asıl sorun da budur; sonuçlara/ürünlere gelmeden önce, onları doğuran bilgi süreçlerinin Avrupa-merkezci karakteridir.
AK Parti, kapsayıcılıktan uzaklaştıkça, dışlayıcılığının tonu yükseldikçe, daralan bir mahalleye yöneldikçe, tevil götürmez işlere daha fazla imza attıkça, aralarında muhafazakâr kesimin önemli isimlerinin de bulunduğu mensuplarının bir kısmını “otoriter bir klan İslamcılığını” savunmaya mecbur ediyor.
Bir kaç günlüğüne Akyaka’ya geldim. Muğla-Marmaris yolunun tam ortasında kalan bu ilginç yere girer girmez, ahşap-taş karışımı mimarisi, rengarenk bahçeli evleri ve bakımlı küçük...
Bu saatten sonra, bir siyasetçinin “muhterem” veya “müstesna” kanunlar çıkana kadar ya da başka bir sebeple, üstelik çıkış duyurusunu Twitter’da yaparak, Twitter’dan çıkmasının mantığını anlamak zor. Ya da Twitter üzerinden de yapılan bir yayınla Twitter’ın kapatılması ya da kontrol altında tutulması gerektiğini söylemek de, VPN gibi ara yollarla dünyanın her yerinden kolayca bağlanmak mümkün olduğu için, en azından tuhaf.