Osmanlının yükseliş döneminde zirveye çıkan bu sanatın günümüzde devam etmediğini biliyoruz. Ancak Kaya Kalaycı üstün gayreti ve sabrıyla bu konuda müstesna bir alan açmayı başardı.” Kaya, bakırla ilişkisini şöyle anlatıyor: “Ben gözümü açtım ilk bakırı gördüm. Önce oyuncağım sonra mesleğim oldu. Dedemden, babamdan aldığım ve hatta çocuğuma devrettiğim en güzel mirastır bakırı işlemek.”
Günlüğünde, “Herkes beni sevsin, tüm erkekler bana hayran olsun istiyorum” cümlesi vardı. Beyaz At romanının uçarı kahramanı Michelle’e de özlediği o şarkıyı söyletmişti: “Bir tek sokak vardır bütün şehirde /Bütün şehirde bir tek ev vardır /Ve bir tek kadın bütün Paris’te”...
Savaşın bahsi bile bağrımıza oturan öküz değilse hangi insanlığımızdan bahsedeceğiz? Susmamız da cenaze evinde taziyeye gelenlerin sessizliği gibi. Ne diyeceğimizi ne konuşacağımızı bilemeden sessizce oturuyoruz. (…) Dünya kocaman bir cenaze evi ve taziyeye gelen erkeklerin ayakları kokuyor. Nasıl topluca delirmeden devam edebiliyoruz, gerçekten çok ilginç bir adaptasyon ve uyum yeteneğimiz var. Bu kadarı fazla geliyor bazen.
Okumak, eleştirel okumak demekti. Kitapları sakinleştirici gibi kullanmak bariz bir kayıptı. Matematik kitabı okumak yabancı dilden bir kitap okumak gibiydi çünkü matematik öğrenmekle dil öğrenmek aynı şeydi. Tarihsel gerçekliklerin elle tutulamazlığını bilerek okumak ya da bir oyun okurken bunun henüz oynanmadıkça tamamlanmamış bir eser olduğunu akılda tutmak önemliydi. Bilimsel eserler farklı, biyografiler farklı, felsefi eserlerse farklı okunmalıydı.
Elli yıldır her yıl, her saat, her dakika yaşanan bu işgalden utandığını söylüyor Said. Konuştuğu Filistinli üniversite hocaları 1993’te ABD Başkanı Bill Clinton’ın gözetiminde, Rusya’nın şahitliğinde iki devletli çözüm için imzalanan Oslo Anlaşması’nın bile sadece ağır apartheid koşulları sunduğunu söylüyorlar. Dünyanın herhangi bir yerindeki Yahudi birey ne zaman isterse İsrail’e gidip vatandaş olabilecekken, sürülmüş hiçbir Filistinli ülkesine dönemiyor.