“Burası cennet olmalı”ysa filmin adı, cennet de, huri de “zeytinlikteki kadın”da gizli olmalı. Suleiman’ın filminde o kadına rastladığı uzun ama dar patikanın da bir tarafı tümüyle kaktüsler, diğer tarafı boydan boya zeytin ağaçlarıyla örtülü. Hem zeytin ağacının cennetten çıkma olduğuna inanılır, değil mi…
Bizim Şemdin’in fırını, sadece ev ekmeğiyle meşguldü. Hamurunu götürür ona teslim ederdin, o da hamuru sıraya koyar, o günkü yoğunluğuna göre sana ekmeğin çıkacağı tahmini bir saat söyler ve seni eve gönderirdi. Fırından çıkan ekmekler leğenine konur, örtüsü sarılır ve bir köşeye alınırdı. Sen de vakit gelip fırına vardığında hemen o köşeye göz gezdirir, örtünden leğenini tanırdın.
Arada uçurumlar ve neredeyse onlarca yıl varken buradan oraya doğru herhangi bir Hollywood filmi veya dizisi eleştirisi yapmak bana biraz komik geliyor açıkçası. (…) Tabii film eleştirileri yazanlara ve film çözümlemesi yapanlara falan çok saygım var, herkes istediği kadar yazıp çizebilir. Ama ben çok sıkılıyorum o kibirli kuramsal yazıları okumaya çalışırken.
Bazı insanlar bir araya gelmelerle değil, ayrılıklarla tanımlıyorlar kendilerini. Birlikteyken yapabileceklerini yapıp yapmadıklarını sorgulamıyorlar. ‘Düzgün’ ayrılıklarıyla övünüyorlar. Biriyle birlikte olmaya başladıkları günlerde, birlikteliği değil de ayrılığı kurgularken buluyorlar kendilerini. Sonrası çorap söküğü gibi geliyor. Üstelik, çorap söküğü şık olmaz ama bu ayrılıklar gayet şık olabiliyor!!! Çünkü hafızada eğip büküp ‘estetik operasyonlar’ yapmaya çok uygun bir konudan bahsediyoruz.
Kaufman’ın filmlerinden, zihnin işleyişine dönük tecessüsünü biliyoruz, bunu sinema diline yansıtırken kalıpları kırmaktan keyif alan cesaretine de aşinayız. Onun sinemasındaki bu sürprizli ve bir o kadar da engebeli yola eşlik etmeyi seven seyirci için es geçilmemesi gereken bir film Her Şeyi Bitirmeyi Düşünüyorum.