Savaş, insan hayatının anlamını bütünüyle yitirdiği, kişinin kendisini en çok kendisine kanıtlama ihtiyacı duyduğu zamanlarda ortaya çıkar. Kahraman olmak için düşmanla çarpışmak gerekir çünkü düşman, kendimize kanıtlayamadığımız bütün güçsüzlüklerimizin sembolik ifadesidir.
O geceki paranoyak linç yüzünden gazetelerde adı deşifre edilen reklam yazarı Türkiye’yi terk edip ABD’ye yerleşmek zorunda kaldı. O akşam haklarında tahliye kararı verilen 21 gazeteci tahliye edilmedi ve yeniden tutuklandı. Çoğu üç yıldır hala cezaevinde. O geceki linçten ve tehditlerden sonra Ülker, kendi kurduğu Şehir Üniversitesini de yüzüstü bırakarak Türkiye’den uzaklaştı. O gecenin de katkılarıyla sürekli canlı tutulan darbe psikolojisi içinde 15 gün sonra yapılan referandumda “Evet”ler az farkla önde çıktı ve Türkiye’nin yönetim sistemi kökünden değişti.
Muhafazakâr-dindar gençlikteki deizme ve sekülerliğe kayışın başlıca kaynaklarını sıralayınca ilginç bir sonuç çıkıyor ortaya: Bunların çoğu bizzat AK Parti’nin olumlu-olumsuz ‘icraat’ıyla bağlantılı… Yani ironik olarak AK Parti yapıp ettikleriyle, hedefi “dindar gençlik” olsa da aslında dinden uzaklaşan ve sekülerliğe yaklaşan bir gençlik üretiyor.
“Hiçbir şey ilgimi çekmiyordu/ölü bir balık gibi gözlerim vardı/bu hayata mahkum olduğumu düşünmüştüm/sonra ışığı gördüm/siz sıkıcı insanlar bize bakın/ biz gerçek kazananlarız biz eğleniyoruz/ dünyayı boş ver/bir kereliğine cesur olalım/daha uzağa gidelim/inatçı olalım/ yalnızken daha güçlüyüm/hiçbir şey beni durduramayacak/gerçekleşmekte olan bir mucizeyim.”
CHP’nin sosyalist, liberal veya “Kürtçü” bir partiye dönüştüğünü söylemek pek gerçekçi değil. Ancak şu söylenebilir: Yeni çizgi, katı devletçilikten, sert “laiklik”ten/sert ulusalcılıktan, halkı küçümseyen tek parti zihniyetinden bir ölçüde uzaklaşıyor. Sosyal demokrasinin evrensel değerlerine yönelik bir arayışın ipuçları var.