Dün, kutuplaştırmayı temel strateji haline getiren iktidar karşısında şimdiye kadar olmayan bir şey gerçekleşti. 10 yıldır sokağı ‘sokak eşittir darbe ve terörizm’ tehdidi ile susturan politika hızla bir çöküşe doğru gidiyor ve bu sefer bloklaşmış bir ideolojik karşı çıkışı yerine, başını apolitik gençliğin çektiği ve gitgide her kesimden toplumsal yapıları içine alan bir suskunluk uykusunun bitişini görüyoruz. İktidarın önünde tek çıkış var: Avrupa Birliği ile gireceği yeni ilişki. Bu hem kendisini hem de toplumu rahatlatacaktır. Türkiye’nin demokratikleşmesi herkese bir nefes aldıracaktır.
Hukukun bitip gittiğini, çuvalladığını söyleyen birinin, hukuk yerine ikame ettiği yegâne iki şey var: Putin ve Trump. Putin 72 yaşında Trump ise 78 yaşında. Serbestiyet ofisine çıkarken nefes nefese kalacak, seksenine merdiven dayamış muhtemelen 10, 15 yıl sonra aramızda olmayacak iki ihtiyar; mazisi yüzyılları aşmış, henüz ömrünün baharındaki Hitler, Mussolini gibi tiplerin selasını işitmiş “Hukuk” yerine ikame ediliyor. Evet dünyada enteresan şeyler oluyor ama bu kadar da iddialı konuşmak bilimsel bir siyasal analizin mahsulü olamaz.
Öğrenci kültürünün bu beklenmedik geri dönüşü ise tek bir politik sorunun kendi sınırlarına hapsolmasını önleyerek ileri taşıdı ve ekonomik, sosyal ve kültürel sorunları geniş bir potada eriterek bir politik ufka dönüştürdü. Protestolar İmamoğlu meselesini böylelikle hızla aştı. Öyle ki İmamoğlu’nun adının geçtiği hiçbir slogan atılmıyordu. Öğrencilerin ortaya koyduğu bu ufuk, toplumsal muhalefetin de önünü açacak gibi duruyor.
İktidarın, medyasının her ifadesi, hamlesi “çok anlamlı”. Sadece “mânâsı derin” anlamında değil. “Birden çok anlamı olan” kelimelerle de uğraştırıyor insan. İktidar “seri” hamleleriyle kendi rekorlarını kırarken, medyası da “seri haber-habercilik”te rekorlarını zorluyor. “Seri” derken… Onun da “hız”, “dizi”, “seri imâlat” vb. anlamları cümleten ortalığa serili.
Ole Gunnar Solskjaer, bir önceki Hollandalı teknik adamdan farklı olarak, Beşiktaş'a kazandırdığı gerekçeli ve geçerli oyun değeri; geride maksimum düzeyde alan daraltmak ve top rakibe geçtiğinde geriye doğru koşmak yerine, alanı daha da daraltarak, atakları öne doğru fırlayarak karşılamak oluyor. Futbol hakikatleri arasında yerini alan bu davranış, belki de Türkiye futboluna yapılan en pozitif katkıdır. Solskjear'ın takımı bu doğruda ısrar ederken, Okan Buruk’un takımı tam tersini yapıyordu.Beşiktaş futbol oyununa kısmen sadık kalarak ve haklı olarak Galatasaray'ı 2-1 yendi.