Akademi büyük bir israftır desem haksızlık olur. Ancak acı gerçek şudur: Normalde akademik üretimin yüzde doksanı zayiattır. Kimine göre dolgu malzemesidir, diğer kısım kırılmasın veya taşınabilsin diye. İyimser bir nazarla katlanılması gereken bir ekosistem unsuru olduğu söylenebilir. Birkaç yerde çiçek açsın diye geniş bir bahçede yeşillik lazımdır. Keşke sorun sadece vasatlık olsaydı. Akademideki amaca yabancılaşma düzeyi aslında korkunç boyutlardadır. Ama ağlayanı yoktur.
“Hamaset Edebiyatı” sazlı sözlü sanatların popüler dalı. Açık öğretim fakültesinden ilk sağa dön, tarihi kapısına çakılı plastik tabelası karşında. Oksimoron misali eğreti dursa da “diktatör edebiyatı” diye alt dalı bile var. Kahramanlık, yiğitlik deyince hem ufukta, hem burnunun dibinde düşman(lar) da gerek tabii. Bitevi bir asabiyet, öfke, hınç, intikam, alaycılık, küçümseme de 32 kısım tekmili birden sızıyor o söyleme. Fotoğraflarına bile…
Hüseyin Gün’ün tuhaf ve karanlık bağlantıları olan biri olduğu açık. Ama casus mu? En azından bu soruşturma evraklarında kim adına ve nasıl casusluk yaptığı anlaşılmıyor. Mesela İBB’den bilgi ve belgeleri alıp hangi istihbarat örgütüne ya da hangi ülkeye vermiş? Bu sorunun cevabı soruşturma evraklarında yok.
65 yaşındaki Başkan Samia, havalı ve karizmatik bir kadın. Dört yıldır ülkenin başında. Ancak kendisinin sıcak ve sevimli görünümüne, parlak ve şık kıyafetlerine, partisinin renklerini yansıtan yeşil ve sarı giysilerine kanmamak gerekiyor. Samia, en büyük rakibini hapse atmış ve diğer önemli rakibinin seçime girmesini engellemiş. Samia, iktidardaki partinin yani CCM’nin lideri. Partinin iktidardaki kökleri 48 yıldan da eskilere uzanıyor.
Açık ki karşımızda bir James Bond casusluk hikayesi de bir Tuncay Güney kumpası da yok. Ama kesinlikle Hüseyin Gün, Netflix’te belgesel olmayı hak ediyor.