Ağa Han dünyanın en zengin insanlarında biri olarak belki fazlasıyla ilgi çekici, medyatik bir kişiydi. Ama asıl onu ilginç kılan şey ne yaptığıydı. 20 yaşında İsmailiye tarikatının başına geçen Harvard mezunu Ağa Han gibi o da İslam ülkelerindeki mimarlık ve tasarım alanındaki sorunları dert ediyor ve çareler arıyordu. Neden “İslam toplumları”nda (ya da ülkelerinde) bir mimarlık faciası yaşanıyor? Ağa Han bu ötekileştirici meseleye bir cevap arıyordu. Zannedersem neyin eksik olduğunu çok iyi görmüştü: Fikir üretiminin, mimarlığın, sanatın, bilimin sekülerleşmemesi…. Bu açıdan Ağa Han’ın ortaya koyduğu mesele “Batı” dünyasının 19. yüzyıldan beri yüzleşmeye çalıştığı şey. Modern sanatı, mimarlığı kapitalizmin doğrudan bir yansıması gibi görenler olabilir. Oysa tam tersine, burada anlaşılmayan şey bu entelektüel uğraşların arkasında sınıfsal çelişkilerin inkarına karşı muazzam bir direniş olduğu…
Önümüze sunulan ân’lık karelerde kalmamak, bize önerilen bakış açılarının dışına çıkmayı başarmak gerekiyor. Anlamak için, ân’lara değil, zamana ihtiyacımız var. Ân’a değil zamana bakmalı, ân’da değil zamanda yaşamayı başarmalıyız. Şimdilerde dünyayı kuşatmış görünen zamâne firavun düğümleri ancak böyle çözülecek...
Fotoğraf aşkın da, nefretin de sureti. Onları tahrif eden, kendince konuşturanlar ayrı âlem. Fotoğraflara, dile koyduğu bariyerler algısına, ufkuna, dünyasına da duvar örüyor. Daralıyor “alan”ı. İfadesindeki, kelimelerindeki “damar darlığı” kalbin de, aklın da, muhakemenin de düşmanı. “Muhabbet”in de… Sevdiği, “doğru”, “güzel” bulduğu fotoğraf “arşivi” de daracık. Rafından aldığı hep bildik, kalıp kareler, semboller dalgalanıyor “mesaj”larında.
İsrail polisi, geçen hafta Kudüs’ün en popüler kitapçılarından birini bastı, Filistin hakkındaki İngilizce kitaplara el koydu, “kamu düzenini bozmak” suçlamasıyla Filistinli iki kitapçıyı gözaltına aldı. 41 senedir Filistin’i anlatan İngilizce kitapları satan, yabancı diplomatların, orta sınıf Filistinlilerin ve sol liberal Yahudilerin buluşma noktası olan Educational Bookshop’u işleten Muda ailesinden iki kişi önce tutuklandı, sonra ev hapsine mahkum edildi. Mahmud ve Ahmet Muda’nın tek suçu “Nehirden Denize” başlıklı bir çocuk boyama kitabı satmak. Butik bir kitapçının “terörist” ilan edilmesi sistematik bir kültürel soykırımın sadece küçük bir parçası.
Serdar Bozkurt 'un futbolunu izlemek, yalnızca bir maç izlemek değil, bir düşünce sisteminin sahaya yansımasını gözlemlemektir. Futbolu bir ezber olarak değil, bir arayış olarak görenler için, onun oyunu ilgi çekici ve ilham vericidir.