AKP Kürtlerle barışı bir ‘büyük politika’ olarak gördü… Türkiye devletinin zihniyeti ve refleksleri düşünüldüğünde gerçekten de öyleydi. Ancak demokratik çizgide rakipsiz kalınması AKP’yi bu ‘büyük politikanın’ tek öznesi haline getirirken, kolaycı bir çizgiyi de öne çıkardı. İktidar bu süreci temposunu kendisinin ayarladığı, siyasetin diğer alanlarındaki ihtiyaçlarla dengede tutacağı, içeriğini ve yönünü belirleyerek her alandaki tüm hedeflerine ulaşabilmeyi mümkün kılacak bir politika olarak değerlendirdi.
Anlamazdan gelinen şey şu ki, ülkesini terk eden Suriyeliler uzun yıllar dönemeyecek. Yaşam belirtisi yok çünkü. Türkiye dahil bütün ülkelerde mülteci statülerinin verilmesine, yurttaşlık hakkının tanınmasına dair girişimler, hukuki düzenlemeler olmak zorunda.
Şenol Güneş Bursaspor’dan Beşiktaş’a bir teknik adam olarak yol alırken Timsahların başkanıyla girdiği diyaloglarda da geçen akşam maçın ardından Gençlerbirliği Başkanı İlhan Cavcav’a yaptığı göndermede de hem sevenlerini, yanında olanları hem de muhataplarını üzmedi değil.
“Dönülmemesi gereken dönem” denen 90’ların ana akım medyasının yazar ve yöneticilerinin neredeyse tamamı bugün de aynı kadroyu oluşturuyor. Gazeteler değişti, görevler değişti, ama ana omurga hep aynı kaldı.
“Millilik” veya “yerellik” CHP ve MHP için değil, HDP için de geçerli bir problem. HDP’de “yerli” siyasi aktör var mı? Bu topraklarda binlerce yıldır yaşayan Kürtlerin gerçek sorunlarından hareketle HDP’de siyasete soyunan aktörlerin olduğundan şüphem yok. Ama onlardan kaç tanesi bugün etkin konumda?