Hayal edilen o güzel dünyaya ulaşılamayacak olunmasının içten içe bilinmesi kimimizi sabretmeye, tevekküle ve haddini bilmeye götürürken; kimimizi bir âciliyet duygusuna, paniğe ve korkuya sürükler. Devrim ve darbeden başka şey düşünmeyen kişilerin psikolojik dünyası böyle bir ruhsal ikilemin izlerini taşır.
Bizim ırkçılar gerzekçe “vatan bölünmez” sloganları atıyor. Doğudan gelen her otobüs ve içindekiler linç edilmeyi hak ediyorsa, siz ancak “vatanın” pardon dünyanın, denizlerle ayrılsa bile “karasal” bütünlüğünden söz edersiniz.
Batı basınında Erdoğan aleyhine, onu şeytanlaştıran, diktatör olduğunu öne süren yazılar çıktığında, bunlar oradaki Kürtler tarafından Türkiye’deki akraba ve arkadaşlarına iletiliyor.
En vahimi, solun ezici çoğunluğu “burjuva demokrasisi”ni horlamada birleşti. Toplumu bir arada tutmaya çalışmak diye bir duyarlılığı hemen hiç olmadı. Her durumda “sınıf mücadelesi”ni sonsuza dek keskinleştirmek gerektiği anlayışıyla hareket etti. Batsın bu dünya, yıkılsın bu düzen derken, kendisinin de neyin altında kalabileceğini aklına getirmedi.