Hayır, bugünkü barış ve çözüm süreciyle ilgili değil bu cümle. Çok farklı bir döneme, elli altmış yıl öncesine ait. Yaşlandıkça ve yaşlandığımı hissettikçe gitgide daha otobiyografik yazıyor; çünkü her şeyi, bütün yaşadıklarım ve bildiklerimi, geçmiş inançlarımı, 20. yüzyıl tarihinin tümünü gözden geçirmek ihtiyacını duyuyorum.
Türkiye, yaklaşık iki buçuk yıldır çok kıymetli bir süreç yaşıyor. Çatışmalar durmuş, negatif barışa ulaşılmış durumda. Bunu mümkün olan en kısa sürede –çatışma nedenlerini ortadan kaldıran- pozitif bir barışa dönüştürmek gerekiyor. Hukukun doğru kullanımı, pozitif barışa ulaşmada yaşamsal bir değere sahip.
Batı medyasında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Tahran ziyaretiyle ilgili en kapsamlı haber analizlerden birini yayımlayan El País gazetesine göre, Türkiye ve İran’ın siyasi pozisyon farklılıklarına karşın ortak bir noktada buluşmaları ortak ekonomik çıkarlardan kaynaklanıyor.
Seçmen çoğunluğunun Türk, Müslüman, Sünni olması gerçeği ışığında bakarsak; bu toplumun önemli bir kesiminde farklı bir "meclis arayışı" oluşmaya başlamasını, bir "çoğulculaşma eğilimi" olarak da okuyabiliriz.
'HDP’nin yüzde 10 barajını aşabilmek için daha geniş çevrelere ulaşabilecek adaylara ihtiyacı vardı. Soğuk savaş döneminin ve Türkiye’deki darbe ikliminin ürünü olan sol örgütlerin liderlerini vitrine koymanın rasyonel bir tercih olduğunu düşünmüyorum.'