Akıllılığın fazla gerekli olmadığı bir dünyada akıllılığı teşvik eden bir zihniyete gereksinim az olabilir. Ama dünya asgari bir akıllılığı zorluyorsa, bunu önleyen zihniyetlerin maliyeti yüksek olacaktır. Otoriter ve ataerkil zihniyetlerin egemen olduğu zihniyet bileşimleri aptallığı kültürleştirmeye daha teşneler. Böyle bir durumda toplumsal sistem aptallığı ödüllendirebiliyor. Kişisel akıl kurnazlığa, yolunu bulmaya, işini halletmeye indirgeniyor. Fırsatçılık, emri vaki, kendini gizleme, etrafından dolaşma, yağcılık, parsa kapma gibi davranış kalıpları normalleşiyor.
Tabii Türkiye’den değil Çin’den söz ediyorum. Fakat geçenlerde gene Çin’den yola çıkıp Türkiye’nin kültür sahnesine geçerek yazdıklarımın üzerine de cuk oturuyor. Tersten bakarsak, Sezen Aksu’nun şarkılarına asıl ne yapılması gerektiğine beklenmedik bir ışık tutuyor.
İstanbul bunu en son Fatih Sultan Mehmet’in şehri kuşatmasında yaşamıştı. Fetihten 569 yıl sonra İstanbul’u ablukaya almak bugünkü yöneticilere nasip oldu. Hayırlı olsun…
Böylesine kudretli bir cumhurbaşkanının bir vatandaşı uluorta hedef tahtasına oturtması, salt o vatandaşın tehdit edilmesi anlamına gelmez. Bu, demokrasinin ve çizgiyi aşması muhtemel diğer vatandaşların da tehdit edilmesi anlamına gelir. Ezcümle Sezen Aksu “Malumunuz olduğu üzere konu ben değilim” derken, çok haklı; gerçekten “konu, memleket.”
İstanbul'daki kar krizinde vatandaşlar kapalı hangi yol için nereyi suçlamaları gerektiği konusunda uyarıldı. Ama çok az kişi bir şehirde yolların bir kısmının yerel, bir kısmının merkezi hükümete ait olmasının absürtlüğünden bahsetti. Halbuki eğer 2004'te Kamu Yönetimi Rerformu geçseydi, bugün bırakın belediyelerin karla mücadelesini, belediye onay vermeden İstanbul Havalimanı’nın yeri dahi belirlenemezdi.