Uzunca bir süre olur olmaz kullanıldığı için anlamını yitiren ‘muz cumhuriyeti’ kavramının hayata geçip geçmeyeceğini önümüzdeki günlerde göreceğiz. Türkiye Cumhuriyeti kendisine sığınanlara karşı adaleti uygulayan bir hukuk devleti midir yoksa gücünü mülteci gençler üzerinden test eden bir ‘muz cumhuriyeti’ mi?
Siyaset bir toplum meselesidir. Partileri de iktidarı da asıl yönlendiren ve belirleyen temel dinamik, toplumdur. Meral Akşener, neden Kürtlere yönelik tutumunu değiştiriyor? Kemal Kılıçdaroğlu, neden “Suriye’deki askeri varlığı çekmeye hazır olalım” diyor? Neden “HDP çözüm için muhatabımızdır” diyor?
Gerçek bir değişim kaçınılmaz olarak zihniyetin değişimini ifade ediyor ve yine kaçınılmaz olarak bu zihniyetin esas yararlanıcısı olan ilişkinin ve söz konusu ilişki içindeki aktörün hareket alanını sorunsallaştırmayı gerektiriyor. Bu nedenle Türkiye’de ‘demokrasi mücadelesinin’ temeli devlet/toplum ilişkisinin yeniden kurgulanması olmalıdır. Bunu es geçen her çaba kendimizi kandırmak ve sürekliliğe teslim olmak anlamına gelir.
Muz 70’li yılların sonuna kadar Suriye’de yasaklı meyve gibiydi. Pahalı manavlarda görünürdü, taşradakiler varlığını bile bilmezdi. Sonra yerli muz üretildi ama muz yine de lüks ve karizmatik bir meyve olarak kaldı. O sokak röportajından anlaşılan, Türkiye’deki hikâyesi de benzermiş. Muz yeme videoları paylaşan 18 Suriyeli genç 'halkı kışkırtmak, düşmanlık ve nefret duygularına sebep olmak'la suçlanıyormuş. Meğer sadece muzun tarihinde ve prestijinde değil başka şeylerde de benzeşiyormuşuz.
Serbest TV’de yayımlanan Ali Bayramoğlu’yla Bugünler programının bu haftaki bölümünde: “Popülizmden şikâyet ediyoruz. Doğal olarak popülizmin birçok özelliği var. Bunlardan bir tanesi iktidarın kişiselleşmesi… Bu kişiselleşme Tayyip Erdoğan’la ne kadar önümüze çıkıyorsa, eksik siyaset üstüne kurulu muhalefette de o denli ortaya çıkıyor.”