Meclis toplanamıyor, hükümet kurulamıyor, devlet mekanizması neredeyse durmak üzere ama kimsenin bunları konuştuğu yok. Herkes Meksikavari konuların peşinde. UBP’nin geçen yılki kurultayını, Faiz Sucuoğlu’nun muhtemel genel başkanlığını engellemek için bir telefonla yarıda kesen Binali Yıldırım hafta sonundaki kurultayın da onur konuğu ve konuşmacısıydı. Fakat bu defa muradına eremedi; hem de delegelerin “dik dur eğilme, UBP seninle” sloganları eşliğinde…
Ona yabancı yatırımcılar olarak ne hissettiklerini, nelerden rahatsız olduklarını sordum. Dürüstçe cevaplayacağını, ama bir şartının olduğunu, anonim kalmayı ve ismini vermek istemediğini söyledi. Zaten sormamıştım. Yatırım yaptıkları ülkede güven ortamı aradıklarını söyledi. Kendilerini rahat ve güvende hissetmedikleri yerlerde durmadıklarını da ekledi. İşte o anda yabancı yatırımcının çocukluğuna inmek gerektiğini anladım. "Baba figürü eksik sizde" dedim.
İktidarın (Erdoğan’ın) birçok hamlesi o kadar kabul edilemez ve akıl dışı ki, samimi taraftarları ancak bunları birilerinin iktidarı zora düşürmeyi hedefleyen provokatif hamleleri sayarak huzur bulabiliyor. Fakat iktidarın hamlelerine sahip çıkması, adeta “onlara kimse başka sahipler, provokatörler tayin etmesin, onlar öz be öz benim hamlelerimdir” demesiyle de yıkılıyorlar.
Toplumdan aldığı sinyaller, İYİ Parti’yi daha kararlı bir muhalif güce dönüştürüyor. Son olarak da şöyle bir iddia dolaşımda: Anayasa Mahkemesi, muhalefetin itirazını dinleyerek, raflarda duran 'Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi' dosyasını raftan indirecek. Yapılan anayasa değişikliğini iptal edecek ve Türkiye kazasız-belasız yeniden 'parlamenter rejim'e dönecek.
“Türkiye artık F-35 alamayacağını anlamış vaziyette. Mevcut filosundaki F-16’ları güçlendirmek istiyor”, “Her halükârda Sayın Erdoğan’ın Glasgow’da Türkiye’yi temsil etmesi iyi olurdu”, “Gönül isterdi ki Osman Kavala’yı kendi hukuk yollarımızdan serbest bırakabilseydik”, “Suriye’de Rusya ile de bir yol ayrımına gidilebilir endişesi var bende.”