Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 7 Haziran (2015) seçimlerinden sonra ilan ettiği “yerli ve millî” virajının üzerinden 6 yıl geçti. Bu altı yılda “Allah’ın bir lütfu” olan 15 Temmuz darbesinin de yardımıyla iktidar ulaşmak istediği yere ulaştı. Fakat ekonomik zorluklar, eşitsizlikler ve siyasi skandallar nedeniyle artık “yerli ve millî” yetmiyor, “daha yerli, daha millî” bir toplumsal ruh haline ihtiyaç duyuluyor. İktidarın ihtiyacı: Göstereceği ölümle sıtmaya razı bir toplum yaratmak.
Büyük umutlar bağlanan girişim boşa çıkınca, taraflar ve taraflara göre konumlananlar, suçu karşı tarafın üzerine yıkan bir dil tutturdular. Buna göre, kendi yaptıkları bütünüyle doğruydu, ne olmuşsa karşı tarafın suistimalinden ve dar hesapçılığından olmuştu.
Avustralya pandemiyle mücadelenin en başarılı ülkelerinden biriydi. Ada olmanın avantajıyla sınırları kapattılar. Sadece 30 bin kişi virüsü kaptı ve 910’u hayatını kaybetti. Aşıda da hızlı başladılar. Nüfustan çok aşı tedarik edildi. Ama bütün yumurtaları tek sepete kondu, AstraZeneca’ya ağırlık verildi. Bu aşının 50 yaşından gençlerde yan etkileri çıkınca sadece 60 yaş üstüne yapıldı. 25 milyonluk ülkede dört ayda sadece 6.4 milyon aşı yapıldı. Koronadan 50 bin insanın hayatını kaybettiği Türkiye’de 40 milyon doz aşı yapılmış. Nüfusun yüzde 17’si çift doz aşı olmuş. Buradan bakınca, Türkiye’deki sağlık sistemine, sağlık çalışanlarına imrenmiyor değilim.
Boğaziçi’nin açık tepelerinde, “fıstık çamının yayvan dalları altında” dört farklı ideolojiden insanı konuşturuyor Falih Rıfkı. Tahmin edilebileceği gibi bunlardan biri Rusyacı, bir diğeri “liberal gibi”, bir diğeri muhafazakâr ve sonuncusu da laik-sosyalist. Konuşma bir süre sonra tartışmaya döndüğünde gruptan biri Rusyacı olanı kastederek: “Bu Bolşevik’in fıstık ağacı altında ne işi var?” diye soruyor. Ötekilerden biri, “Siz demokrat değil misiniz?” diye karşılık verince adam, “Ben Bolşeviksiz demokrasinin demokratıyım” diyor. Bir diğeri, “Ben inkılapçı demokrasinin demokratıyım.” diye söze katılıyor
Kanımca Sedat Peker, Türkiye’de devletin işleyiş çarkıyla ilgili konuşacağını söyleyip de konuşan ilk kişidir. Daha önce, devletin işleyin çarkında şu veya bu şekilde yer alan pek çok kimse “eğer konuşursam yer yerinden oynar” mealinde açıklamalarda bulundu, ancak hiç biri konuşmadı. Bu “eğer konuşursam listesine” eski başbakanlardan sayın Ahmet Davutoğlu da dâhildir.