Heyecanı öldüren bir ligi kimse görmek istemez. Sokakta top oynayan çocukları seyredecek kadar futbola tutkunum. Ancak böyle bir lig zerre kadar ilgimi çekmez. Real’in hazırlık maçlarını bile merak ederim ama bu ligde oynayacakları maçlara dönüp bakmam.
Her ne kadar Başkanlık Sisteminin mottoları ‘Dünya bizi kıskanıyor, Avrupa bizi kıskanıyor, Almanya bizi kıskanıyor’ olsa da, ne hikmetse memleketin ahalisi o ‘bizi kıskanan’ ülkelere kapağı atmaya çalışıyor. Tersine giden yani buraya gelen pek yok.
İskandinav polisiyeleri, içe bakan doğasıyla “sıkıcılığı” göze olan, ona cesaret eden bir sinema… Ama sıkıcı, ötesi “yavaş” filan da değil. Derinliğine duygu hareketliliği, insan portrelerindeki derin kaymalar, farklı karakterlerin, dünya görüşlerinin dinamiği, meraklısını içerlerden, koşar adım, heyecanla yakalıyor. İçten yanmalı polisiyeler bunlar.
Hukuk karşısında insanların kendilerini tekinsiz hissettiği, imtiyaz ve torpilin rutin hale geldiği, toplumdaki çatlakların büyüdüğü, güvensizliklerin arttığı, iktidarın parçası olmanın imtiyazlı bir sınıfın parçası olmak anlamına geldiği bir ülke çetelerin üremesi için bulunmaz bir bataklık... Belediyelerde patlak veren gri pasaportlu insan kaçakçılığı skandalı, Karataş’ta bir ilçe Jandarma Komutanlığı’nın ali kıran baş kesen halleri bu çürümenin sonuçları...
Muhalefet ve muhalefet ittifakı üzerine iki yazı yazmayı tasarlamıştım ve bunu geçtiğimiz günlerde yaptım. Fakat Gülay Göktürk’ün Karar TV’de bu konu üzerine söylediklerini dinleyince, kahir ekseriyeti onun görüşlerinden oluşan bir yazı daha yazmaya karar verdim: Biraraya gelmiş, birlikte çalışan ve birlikte yönetmeye söz vermiş bir muhalefet hayali üzerine…