Bir ülkedeki gelişmişlik düzeyini, demokrasi standartlarını ölçebilmenin temel kıstaslarından biri basın ve ifade özgürlüğüdür. Bir ülkenin gazetecileri, yazarları, çizerleri ne kadar rahat hareket edebiliyorlarsa (kendi yönetimleri başta olmak üzere) bir şeyleri eleştirme özgürlükleri ve güçleri ne kadar fazlaysa, o ülkede ifade özgürlüğünden o kadar söz edilebilir.
‘Ortaya karışık’ muhafazakâr-dindar-seküler tarzıyla, giyim-kuşamıyla, saç rengiyle, aksesuarlarıyla, iniş-çıkışlarıyla, sürprizleriyle hem 2020’lerin Avrupa sağının ruhunu yansıtan hem de Balkanlardan bir soğuk-sıcak hava dalgası gibi, sazlı-sözlü bir ‘Roman havası’ gibi esen bir yeni sağ siyaset ünlüsü.
Mevcut iktidarın niyetlerinden şüphe edilmesi artık anlaşılır. Ama o iktidarın ifade hürriyetini kısıtlamasından şikayet edenlerin, insan yapımı Anayasa’nın ilk dört maddesi üzerine konuşulma ihtimaline karşı bile gösterdikleri bu tahammülsüzlük, üzerine konuşulmayı hak ediyor. Öyle görünüyor ki bazıları Anayasa’nın ilk dört maddesini bizzat Atatürk’ün yazdığını zannediyor.
İktidar, şimdiye kadarki bütün anayasaların askerler tarafından yapıldığını hatırlatarak hepimizi ‘sivil’ bir anayasa yapmaya davet ediyor, buna gönül indirmeyenleri de ‘sivil’ olmamakla itham ediyor. Bu itham haklı ve yerinde bir itham olabilirdi; meğerki iktidar gerçekten de ‘sivil’ olsaydı.
Merkez istemeye istemeye onu yeniden aday gösterdi ve Topbaş kazandı. 15 Temmuz darbe girişimi sırasında Amerika’daydı. Hemen o gün uçaklar kalkmadığı için dönemedi. ‘Merkez’ üstünü çizdi. Damadı Gülen Cemaati mensubu olduğu gerekçesiyle tutuklanınca, büyük bir yıkım yaşadı.