Akşam ajansı ya da yatsı namazı sonrası derin bir uykuya dalan bu insanlar gece ışığında ne konuşuyorlardı? Kendilerince strateji yapıyorlardı. Satılan tarlaların pişmanlığı dindiriliyor, gideceklere teselli veriliyor, topraklarından ayrılma ihtimalinin yarattığı iç korkusunu bertaraf etmeye çalışıyorlardı: “Alamanı sittin sene yurt yuva yapacak değilsin ya…"
Mamak’taydım. 1972-74’te, 28. Tümen’in içindeki askerî cezaevinde. Bir ara “Dev-Genç koğuşu”nda kalıyordum. Çoğunluğunu esas Dev-Genç dâvâsında yargılanan gençler oluşturduğu için, böyle anılıyordu.
İP, sonrasında VP, bildiğimiz milliyetçi reflekslere sahip, üzerimize Türk bayrakları sallayan, Kürtlerle ilgili “siyaseten doğru” olmayı bile umursamayan, sabit ama her nedense üyeleri tarafından “devrimci” addedilen partilerdir. Herhangi bir evrensel kavramı ya da fikri hakkıyla tartışabildiklerini gören olmamıştır. Partililer ile olan tesadüfî karşılaşmalarımda sorabildiğim her soruya cevap vermek yerine emperyalist güçler tarafından kandırıldığım, ayrıca Doğu Perinçek’in bu sorulara çoktan vermiş olduğu cevapları anlayamamış olduğum bana hatırlatılmıştır.
O vitaminli, meyve özlü, “suda çözülebilen” iksiri, granülü, renklendiricisi, tatlandırıcısı, aromasıyla terkibindeki o izdihamı, tek kelimeye sığdıran ismi bile büyülü. Cola, Nescafe, Sana, Selpak, Orkid gibi onun da markası, aynı zamanda o şeyin ismi oluyor. O tür “şey”lere özünden hareketle koyulacak her isim, terkibini yahut fonksiyonunu deşifre riski taşıyor çünkü.