31 Aralık 2011 gecesi: Yüzlerce anne, baba, eş, çocuk sadece iki gün önce kendi ülkelerinin uçakları tarafından bombalanan sevdiklerinin karlar içindeki mezarları başında ağıtlar yakarken, Türk televizyonlarından kahkahalar, çığlıklar yükseliyordu.
Türkeş, anılarını anlatırken ilgiyle izlediğimi görünce, geçmişin derinliklerine daldı ve keyifle anlatmayı sürdürdü: “İsmet Paşa bana 27 Mayıs’tan sonra, siyasete girmeyi teklif etti. CHP’ye davet etti. Metin Toker, Genel Sekreter İsmail Rüştü Aksal, Ecevit, Nüvit Yetkin gelip benimle görüşürlerdi. Sonra birden tutumları değişti.
Aşağıda iki âsî, hain kadın. Solda Zhang Zhan. Sağda Loujain al-Hathloul. İnsan hakları diye bir şey tutturmuşlar. Dış güçlerle elele verip ülkelerini karıştırmaya kalkmışlar. Yabancı medyayla elele verip, dezenformasyon yaymışlar. Biri Komünist, diğeri İslâmcı iki devletin millî hukuku tepelerine binmiş. Ohh. Ohh. Hak ettikleri cezalara çarptırılmışlar.
Kendi özgürlüğüm için ötekinin varlığına ve aramızdaki ilişkiye muhtacım. Çünkü ancak bu ilişki içinde kendimin ve karşımdakinin özgürlüğünü aynı anda (ve birlikte) oluşturabilirim. Aksi halde özgürlük sandığım şey, karşımdaki için gayrımeşru bir imtiyaz, giderek zorlayıcılık, kibirlilik ve nihayette gayrı-insanilik olarak yaşanacaktır.