Ayodhya’daki ünlü Babri Masjid (Babri Camii) 16. yüzyıldan kalmaydı. Mughalların (veya Babür hanedanının) Mir Baki adında bir generali tarafından yaptırılmıştı. Hindular ve Müslümanlar arasında 18. yüzyıldan itibaren süren tartışmada Hindu’lar, burada aslen tanrılarından Rama’ya adanmış bir tapınağın olduğunu öne sürüp, caminin yıkılmasını istemeye başladı.
Sonunda, 6 Aralık 1992’de yıkıldı da. Yasal ve barışçı bir yıkım olmadı bu. Kanun dışı zor yoluyla gerçekleşti. Hindu aşırı milliyetçiliğinin Vişva Hindu Şarivak (ya da Evrensel Hindu Konseyi) olarak bilinen sağcı şemsiye örgütü (bundan böyle VHP), siyaset sahnesindeki temsilcisi Bharatiya Janata Partisi (Hindistan Halk Partisi; bundan böyle BJP) ile birlikte, büyük bir miting düzenledi. Kar sevak’lar diye bilinen 150,000 “gönüllü”yü seferber etti. Gösteri şiddete bürünmekte gecikmedi. Kalabalık güvenlik kordonunu yardı ve camiyi balyozlarla tahrip etti. Sonraki soruşturmada, çeşitli kademelerdeki VHP ve BJP yöneticileri dahil 68 kişi sorumlu bulundu. Ama olan olmuştu. Bu yüzden Hindular ile Müslümanlar arasında çıkan çatışmalar aylarca sürdü. En az 2000 kişi can verdi.
Sonra iş mahkemeye düştü — ve Hindu milliyetçiliğinin yargı üzerindeki etkisi de kuvvetle hissedildi. Önce 2010’da Allahabad Yüksek Mahkemesi arazinin üçte ikisini bir Rama tapınağı yapmaları için Hindulara, üçte birini de Müslümanlara tahsis etti. İtirazlar yüzünden topluca Yüce Divan’a gidildi. 2010-2017 arasında eski cami arazisi çok sayıda hediyelik eşya tezgâhında caminin yıkılışının videolarının oynatıldığı ve DVD’lerinin satıldığı bir alana döndü. Nihayet 9 Kasım 2019’da Yüce Divan (Danıştay’ın Ayasofya kararını haber verircesine) Allahabad mahkemesinin kararını bozdu ve arsanın tamamının Hindulara verilmesine hükmetti.
5 Ağustos’ta (yani bundan bir hafta önce) BJP lideri ve Hindistan Başbakanı Narendra Modi, 1992’de yıkılan Babri Masjid’in yerine yapılacak yeni Hindu tapınağının sembolik köşe taşını yerleştirdi. BJP zaten 1970’lerden başlayarak ve nihayet büyük farkla kazandığı 2014 seçimlerinden bu yana, hep Hinduların tarihî “mağduriyeti” fikrini işliyor, bu söyleme dayanıyordu. Ayodhya’daki tören, Modi’nin Hindistan üzerindeki topyekûn hakimiyetinin ve partisiyle birlikte şekillendirmekte, yeniden inşa etmekte olduğu “Hindu ulusu”nun yeni bir ifadesi teşkil etti. Nüfusun yüzde 14’ünü meydana getiren Müslümanlara karşı yaklaşık yüzde 80’i bulan Hindu çoğunluğun bir kere daha öne alınması, hatta neredeyse tek muhatap kabul edilmesi anlamına geldi.
BJP iktidarında sürekli baskı gören Hintli Müslümanların, dünyanın başka yerlerindeki dindaşlarının İslâmî kimlik gücünden hoşnut olması hiç şaşırtıcı değil. Kendi ülkelerinde, Taj Mahal ve Yeni Delhi’deki Jama Masjid (Cuma Camii) gibi Babür anıtları tehlikede. Beri yandan, geçtiğimiz ay Ayasofya’nın camiye dönüştürülmesini heyecanla karşıladılar. Bu da Hindu milliyetçiliğinin karşısında bu sefer Hintli Müslümanların ulusal mağduriyet söyleminin göstergesi. Din ve milliyetçilik pek çok yerde üst üste bindirilip birbiriyle karıştırılmakta. Oysa böyle yapılmaması her zamankinden önemli.
Taj Mahal belki Hindistan’la ve Hint tarihiyle en çok özdeşleştirilen bina. Bir türbe — benzersiz bir türbe. Yapının ardındaki hikâye, neredeyse Hint-İslâm tarzı mimarisi kadar ünlü. Burada 17. yüzyıl Babür imparatoru Şah Cihan’ın sevgili eşi Mümtaz Mahal (ve sonradan yanına gömülen Şah Cihan’ın kendisi) yatmakta. Mümtaz Mahal 1631’de son çocuklarını doğururken öldüğünde, Şah Cihan Yamuna nehri kıyısındaki bu muazzam kabrin yapılmasını emrediyor. 20,000 işçi çalışıyor ve 1632-1643 arasında esası ortaya çıkıyor, ikincil unsurlarının tamamlanması on yıl daha sürüyor. Zamanla bembeyaz mermerleriyle ve oyma dekorasyonuyla hem ebedî aşkın, hem Babürlü gösterişçiliğinin bir simgesine dönüşüyor, Bengalli şair Rabindranath Tagore tarafından “zamanın yanağında bir gözyaşı” olarak tarif ediliyor. 1983’te (yani Ayasofya’dan iki yıl önce) UNESCO Dünya Kültür Mirası ilân edilen yapı, normal koşullarda yılda 7 milyonu aşkın (yani Ayasofya Müzesi’nin yaklaşık iki katı) ziyaretçi kabul ediyor.
Buna rağmen, Hindistan’ın en büyük eyaleti olan Uttar Pradesh’i yöneten BJP hükümetinin, Ekim 2017’de Taj Mahal’i eyaletin turizm broşürüne dahil etmeme kararı aldığını hayretle öğreniyoruz. Bu vahim adım, BJP’nin Hindu dini, kültürü ve tarihini Hint kimliğinin merkezine yerleştirmeyi amaçlayan Hindutva ideolojisinden kaynaklanmakta. Söz konusu düşünce yapısı, Orta Asya’dan inip kıtanın güney kesimlerine büyük ölçüde hükmeden Müslümanlar başta olmak üzere, tarih boyunca her türlü yabancının varlığını Hint medeniyetini yozlaştıran bir etken sayıyor. Nitekim Narendra Modi, İngiliz sömürgeciliğinin yanı sıra Babür hanedanı ve yüzyıllarından da bir kölelik dönemi olarak söz ediyor.
BJP’nin Hindistan tarihinin bu İslâmî aşamasına yönelik nefreti, ülkenin yüzde 14’ünü oluşturduğunu söylediğimiz Müslüman Hintlilere de yansıtılıyor. Hindu milliyetçileri, tamamı İngiliz sömürgesi olan alt-kıtanın 1947’de Hindistan ve Pakistan diye ikiye bölünmesiyle açığa çıkıp iyice keskinleşen dinsel-toplumsal gerilimlerin de körüklemeyi sürdürdüğü bir şekilde, Müslümanların anavatanlarına sadakatini ve dolayısıyla vatandaşlık haklarını inatla sorguluyor. Söylemlerinden kin ve intikam duyguları fışkırıyor. 2002 yılında Gujarat’ta, o sırada eyalet başkanı olan Modi’nin kışkırtıcı retoriğinin de etkisiyle patlak veren Müslüman karşıtı isyanlarda 1000’i aşkın insan öldü. Yogi Adityanath adında, daima safran rengi cübbesiyle görülen bir Hindu rahip, 2014’te bir mitingde “Eğer Müslümanlar bir Hindu öldürürse, biz yüz Müslüman öldürürüz” demişti. 2017’de Uttar Pradesh’in başkanı seçildi.
Adityanath’ın Hint siyasetinde hızlı yükselmesi hem BJP’nin artan gücünün, hem de giderek sertleşen Hindu aşırı-milliyetçiliğinin bir göstergesi. 1998’de parlamentoya seçildiğinden beri üzerinde çok tartışılan bir figür. Sosyo-kültürel gerginlikleri arttırmakla suçlanan ve son yıllarda Müslümanlara yapılan saldırılarla bağlantılı görülen militan Hindu Yuva Vahini grubunun kurucusu. 2005’te “Uttar Pradesh’i ve Hindistan’ı bir Hindu rashtra’sına [ulusuna] dönüştürmeden durmayacağım” demenin yanı sıra, zamanımıza “Hindutva yüzyılı” damgasını vurup Hindistan’ı başka dinlerden temizlemeye de söz verdi. Yogi Adityanath’ın “Hindutva yüzyılı” beyanlarında bulunduğu yıl, zamanın başbakanı Manmohan Singh ise Hint Müslümanlarının içinde yaşadığı sosyal, ekonomik ve politik şartlar konusunda yaptırdığı araştırmada, çok olumsuz algılarla karşılaşmıştı. Hintli Müslümanlar gerek diğer toplum kesimleri, gerekse kamu kuruluşları ve hükümet daireleri tarafından şüpheyle görüldüklerini hissediyordu. Uttar Pradesh’in başkenti Lucknow’daki ana camilerden biri olan Jama Masjid’in müezzini de o sırada yapılan bir röportajda BJP hükümeti için defalarca “mussulman ka dushman” (Müslüman düşmanı) ifadesini kullanmıştı.
Buradan tekrar Taj Mahal sorununa dönersek — bugün BJP retoriğinde, Taj Mahal’in Hintliliğine ve dolayısıyla Müslümanların Hintliliğine meydan okumak çok önemli bir yer tutuyor. Komplo teorileri de eksik değil, “yabancı” unsur düşmanlığı da. Hindutva takipçileri, her türlü tarihî ve mimarî kanıtın aksine, Taj Mahal’in aslen Jaipur Mihracesi tarafından yapılmış, ismi Sanskritçe Tejo Mahalaya’dan bozma[Tej’in, yani Hindu tanrısı Shiva’nın Mükemmel İkâmeti anlamına gelen] bir 12. yüzyıl Hindu tapınağı olduğunu bile iddia edebilmekte. Haziran 2017’de Adityanath, “Eskiden ülkemizi ziyarete gelen yabancı erkâna hediye olarak Hint kültürünü hiç yansıtmayan Taj Mahal ve başka minarelerin modelleri verilirdi” deyip, Narendra Modi’yi bunun yerine Bhagavad Gita ve Ramayana gibi kutsal Hindu metinlerinin kopyalarını hediye ettiği için kutladı. Sangeet Som adında başka bir BJP politikacısı çok daha ileri gitti. Taj Mahal’den Hindistan’ın üzerinde “hainler”in inşa ettiği bir “leke” olarak söz etti. “Taj Mahal’in Hint tarihinde bir yeri olmamalı” ve “Şah Cihan Hindu’ları yok etmek istiyordu” diye devam etti. Hattâ “Bu insanlar bizim tarihimizin bir parçasıysa, bu çok üzücüdür ve biz bu tarihi değiştiririz” diye bir uyarıda dahi bulundu.
BJP hükümeti bu mimarlık harikasının bir turist noktası olarak değerini kabul etse de, Hindu milliyetçiliğinin artan popülaritesi ve politik gücü nedeniyle Taj Mahal’in geleceği yine de belirsiz sayılmalı. Delhi Üniversitesi siyaset bilimi profesörlerinden Shamsul İslam, Ekim 2017’de yazdığı bir yazıda Taj Mahal’in varlığının dahi tehlikede olduğunu söyledi. Shamsul İslam, yapının Hindu çeteler tarafından tahrip edilmesi pek muhtemel gözükmese de, kasten ihmali ve meselâ Yamuna nehrinden kaynaklanan hava ve su kirliliği yüzünden zarar görmesinin pekâlâ mümkün olduğunu kaydetti. Ama kasıtlı tahrip tehlikesi bile yabana atılır gibi değil. Bir araştırmaya göre, 2002’deki Gujarat isyanları sırasında 230 adet İslâmî anıt ve tarihî sit yeri yakılıp yıkıldı. En önemlisi, en fecisi, bugün 500 yıllık varlığından en ufak bir iz kalmayan Babri Masjid’in kaderi ortada.
Türkiye gibi Hindistan da örtüşen pek çok din ve kültürü içinde barındıran bir mozaik. Fakat Hindu milliyetçileri onu dar bir biçimde tanımlamakta ısrarlı. Ashoka Üniversitesi profesörlerinden Ali Han Mahmudabad, “Hindistan’da köy düzeyinde bile çeşitlilik vardır; bu, bu toprağın gerekli bir parçası. Ancak bir kimliğin diğerlerini gölgede bırakması tehlikelidir” dedikten sonra, bize bir toprağı temizleyip arındırmanın asla barışçıl bir süreç olmadığını hatırlatıyor. Tarih, bir toplumun kendisini anlamasına yarayan bir çerçeve. Anıtlar, iyi ya da kötü, geçmişin fiziksel bir tezahürü. Bu anıtların red ve imha edilmesi, yalnızca ulusun geçmişini reddetmek ve insanları tarihlerinden koparmakla ilgili değil; aynı zamanda, bu tarihin içinde yer alanları ulusal kimliğin bir parçası üzerindeki haklarından ayırıp yoksun bırakmakla da ilgili.
Babri Camii’nin başına gelenleri ve olanca güzelliğine karşın Taj Mahal’in başına gelebilecekleri düşününce, Hindistan gibi Türkiye’de de, tarih ve kimlik üzerinden verilen mücadelede başka nelerin söz konusu olabileceğini merak etmekten kendimizi alamıyoruz.