Ana SayfaManşetİstanbul Sözleşmesi’ne karşı kimler kimlerle yanyana

İstanbul Sözleşmesi’ne karşı kimler kimlerle yanyana

Fotoğraf 2018 yılında Hırvatistan’ın başkenti Zagrep’teki bir protestodan. Kendilerine “İstanbul Sözleşmesi’ne Karşı Hırvatistan” adını veren inisiyatifin çağrısıyla toplanan kalabalık, Hırvat bayrakları taşıyor. Kortejin en önündeki kadınların tuttuğu pankartta ise şöyle yazıyor: “Bağımsız Hırvatistan İçin İstanbul Sözleşmesi’ni Durdurun!”

Kortejin birinci sırasında kadınlar var ama arkadakilerin neredeyse tamamı erkek. Muhafazakâr partilerden, Katolik Kilisesi’ne yakın insanlardan ve aşırı sağcı gruplardan erkekler bunlar.

Durdurun dedikleri İstanbul Sözleşmesi’nin tam adı “Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi.”

2011 yılında İstanbul’da imzalandığı için uluslararası camiada “İstanbul Sözleşmesi” olarak biliniyor. Sözleşmeyi imzalayan ve onaylayan devletlerin kendi iç yasalarını da sözleşmeye uygun hale getirmesi, yürürlüğe koyması gerekiyor. Türkiye bu sözleşmeyi ilk ve çekincesiz imzalayan ülke. Şimdiye dek 45 ülkenin imzaladığı sözleşme, 34 ülke parlamentosu tarafından onaylandı. Rusya ve Azerbaycan sözleşmeyi hiç imzalamadılar. Bazı ülkeler çekinceler koyarak imzaladılar.

Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinde ise İstanbul Sözleşmesi, Katolik derneklerin; İslamofobik ve mülteci karşıtı görüşleriyle de bilinen aşırı sağcı neo-Nazilerin; popülist partilerin ve milliyetçi holigan taraftar gruplarının hedefinde.

İtirazlar Türkiye’dekinin aynısı. İstanbul Sözleşmesi’ni, şiddetin, toplumsal cinsiyet ve cinsel yönelim gibi gerekçelerle meşrulaştırılamayacağı ifadeleri nedeniyle eleştiriyorlar, sözleşmelere atılan imzaların geri çekilmesini ve sözleşmenin parlamentodan geçirilmemesini istiyorlar. Aksi takdirde geleneksel aile değerlerinin zarara uğrayacağı, eşcinsel evliliklerin yolunun açılacağı, eşcinsellerin evlat edineceği, çocukların eşcinselliğe özendirileceği düşünülüyor. Bu amaçla protesto gösterileri ve mektup kampanyaları düzenleniyor, uluslararası dernekler kuruluyor ve kongreler yapılıyor.

Bu hareketlerin temel argümanları, İstanbul Sözleşmesi’nin iki cinsiyetli hayatı ve ulusal bağımsızlığı tehdit ettiği iddiası. Sözleşmeye muhalefet edenler, sözleşme metnini truva atına benzetiyorlar.

Bazı Avrupa ülkelerindeki duruma daha yakından bakalım:

Hırvatistan: “Türkiye’de kadın cinayetleri Müslüman oldukları için yüksek”

Hırvatistan sözleşmeyi 2013 yılında imzaladı. Parlamentonun onayına 2018 yılında sunuldu. İnsan hakları kuruluşları ve kadın hakları merkezli sivil toplum örgütleri sözleşmeye destek amacıyla gösteriler düzenledi. Fakat ülke toplumsal cinsiyet karşıtı protestolara da sahne oldu. Hükümete sözleşmenin onaylanmaması için mektuplar yazıldı. Aşırı sağcılar, sözleşmeyi ilk imzalayan ülkenin Türkiye olmasını kadın cinayetleri sayısının yüksekliğine, bunu da Türkiye’deki nüfusun çoğunluğunun Müslüman olmasına bağlıyor. Onlara göre Avrupa’daki kadın cinayetlerinin ve çocuk gelinlerin sayılarının artmasının sebebi de Müslümanların Avrupa’ya göç etmesi. Yani bu sözleşme adından da anlaşılacağı gibi bizimle ilgili değil diyorlar.

Sokak gösterilerinde Başbakan Plenkovic ile Avrupa Komisyonu eski başkanı Jean-ClaudeJuncker’in eşcinsel olduğunu ima eden görseller taşındı,  “Mesih Kraldır” pankartları açıldı. Konu Avrupa’yla ilişkilerini iyi tutmak isteyenler ile Avrupa karşıtları arasında bir tartışmaya dönünce sosyal demokratlar ve liberaller tasarıyı fire vermeden destekledi. Parlamento, sözleşmeyi 30’a karşı 110 oy çoğunluğu ile onayladı.

Polonya:  Son seçimlerin tartışma konularından biri İstanbul Sözleşmesi’ydi

Polonya, İstanbul Sözleşmesi’ni 2012 yılında imzaladı, 2015 yılında da onaylayarak yürürlüğe soktu. Sözleşme, önceki devlet başkanı Bronisław Komorowski döneminde imzalandı ve onaylandı. Yürürlüğe ise şimdiki devlet başkanı Andrzej Duda tarafından 2015 yılında sokuldu. Ancak Avrupa Birliği ve Uluslararası İnsan Hakları İzleme Örgütü, Polonya’yı sözleşmenin gereklerini uygulamaya yansıtmamakla eleştirdi. Ülkede “toplumsal cinsiyet karşıtı” gösteriler düzenlendi ve Duda’nın geçtiğimiz pazar günü yapılan son seçimlerdeki en önemli söylemini LGBT karşıtlığı oluşturdu. Bu durum Avrupa Birliği ile ilişkilerin bozulma eğilimini güçlendirdi. Adalet Bakanı Marcin Romanowski ise daha önce yaptığı gibi, geçtiğimiz Mayıs ayında da ‘toplumsal cinsiyet’ ifadesini öne sürerek kadınları İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmekle tehdit etti.

Bulgaristan:  Irkçı parti Anayasa Mahkemesi’ne taşıdı ve iptal ettirdi

Bulgaristan’da sözleşme 2018 yılı başında parlamentoda onaylandı. Ancak hükümetin küçük ortağı olan ırkçı ve aşırı milliyetçi Vatanseverler Birliği (OP), sözleşmenin onaylanmasına karşı çıkınca Başbakan Boyko Borisov, güçlükle yürütülebilen koalisyonun bozulması tehdidi ile başa çıkamadı. Karar Anayasa Mahkemesi’ne taşındı ve geri alındı. Vatanseverler Birliği, sözleşmeye karşı çıkarken yalnız değildi. Parlamentodaki diğer siyasi partilerin yanı sıra Bulgar Ortodoks Kilisesi ve milliyetçi örgütler de sözleşmenin onaylanmasına karşı çıktılar. Karşı çıkışların temelinde sözleşmede yer alan “toplumsal cinsiyet” kavramının, “üçüncü cinsiyetin” tanınması anlamına geleceği iddiaları yer aldı. Bu iddiaları ileri sürenlere göre sözleşme, Bulgaristan’ın geleneksel değerlerini yıkmaya çalışan bir Avrupa komplosuydu.

Çekya: Hıristiyan partilerin muhalefeti yüzünden sözleşme henüz Meclis’te onaylanamadı

Sözleşmeyi imzalamak için 2016 yılına kadar bekleyen Çekya’da sözleşmenin 2018 yılında onaylanması öngörülüyordu. Fakat Hıristiyan ve Demokratik Birlik (KDU-CSL) tarafından yapılan muhalefet buna engel oldu. Sözleşmenin 14. maddesindeki eğitim başlığı altında yer alan “toplumsal klişelerden arındırılmış cinsiyet rolleri, toplumsal cinsiyete dayalı şiddet ve kişilik bütünlüğüne saygı gibi konuların, öğrencilerin zaman içinde değişen öğrenme kapasitelerine uyarlanmış bir biçimde dahil edilmesi” ifadelerinin “geleneksel aile yapısını” tehdit ettiği gerekçesiyle sözleşmeye muhalefet edildi.

Slovakya: 2011’de sözleşmeyi imzaladı ama hâlâ Meclis’ten geçirmedi

Çekya’nın nüfusun %62’si Katolik olan komşusu Slovakya’da ise önceki Başbakan Robert Fico da anlaşmanın onaylanmaması için benzer bir gerekçe sundu. 2011 yılında anlaşmayı imzalayan ilk ülkeler arasında yer alan Slovakya kadınlara yönelik şiddetle mücadele eden tedbirleri kabul ederken, İstanbul Sözleşmesi’ni onaylamadı. Antlaşmanın “erkekler ve kadınlar arasındaki doğal farklılıkları gereksiz yere sorguladığını ve onlara kalıp yargılar dediğini” ve eşcinsel evliliğin ortaya çıkmasına neden olabileceğini iddia etti.

Macaristan: Orban, sözleşmeyi yürürlüğe sokmadı, Soros’u suçladı

Macaristan, sözleşmeyi 2014 yılında imzalamasına rağmen hiç onaylamadı ve yürürlüğe sokmadı. Macaristan’daki üniversitelerin “Gender Studies” (Toplumsal Cinsiyet Araştırmaları) bölümleri kapatıldı. Central European University’nin (CEU) kapatılması tartışmalarında da okulun bu programı öne çıkarıldı. Açık Toplum Vakfı’nın kurucusu George Soros’un kurduğu bu üniversitenin Macar toplumunun yerli ve milli karakterini zayıflattığı öne sürüldü, bu politikalar eşcinselliği suç olarak kabul eden Rusya tarafından desteklendi.

İtalya: Dünya Aile Kongresi’ne ev sahipliği yaptı

Her yıl düzenlenen ‘Dünya Aile Kongresi’ adlı bir toplantıya geçtiğimiz yıl İtalya ev sahipliği yaptı. Verona’da gerçekleştirilen kongreye göçmen karşıtı İtalyan politikacı ve eski başbakan yardımcısı Matteo Salvini de katıldı. Bu kongrelerde şimdiye kadar dünyada eşcinsel haklarının tanınmaması için lobicilik faaliyetleri örgütlendi. Kongre kendisini “Hıristiyan hakları savunucusu” olarak tanımladı. Feminist hareket ve LGBT hakları savunucuları ise kongre salonunun dışında toplanarak kitlesel protesto düzenledi.

İlk itiraz eden ülke; Vatikan

‘Toplumsal cinsiyet’ ve ‘cinsel yönelim’ ifadelerine ilk ciddi itiraz ise 1995 yılında Vatikan’dan geldi. Tartışmanın kökeni, İstanbul Sözleşmesi’nin öncülü olarak kabul edilen Pekin Bildirgesi’ni hazırlamak üzere 1995 yılında toplanan Birleşmiş Milletler 4. Kadın Kongresi’ne uzanıyor. Uluslararası sözleşmeler arasında ilk kez Pekin Bildirgesi’ne yazılan bu ifadeye muhalefetin merkezini Vatikan oluşturuyor. Bu kavramın kadın ve erkekten oluşan iki cinsiyetli bir hayatı tehdit ettiğini savunan Vatikan, LGBTİ haklarını tanımak istemiyor. Vatikan ‘toplumsal cinsiyet’ kavramının bilimsel bir kullanım olmadığını, ideolojik bir pozisyon olduğunu ileri sürüyor.

- Advertisment -