spot_img
spot_img
Ana SayfaManşetÖZEL HABER: Yayıncılık dünyasında 'Yetmez ama evet' sansürü tartışması

ÖZEL HABER: Yayıncılık dünyasında ‘Yetmez ama evet’ sansürü tartışması

Ayrıntı Yayınları, 12 Eylül siyasi mültecileriyle yapılan mülakatlardan oluşan kitapta 12 Eylül 2010 referandumunda “Yetmez Ama Evet” pozisyonunu savunan bir anlatıma müdahale etti, kitabın yazarları yayınevinden kitaplarını çekti.

BERCAN AKTAŞ/ Özel Haber

“Söyleşideki görüşler, söyleşi yapılan ve yapan kişileri bağlamaktadır. Yayınevimizle ilgisi yoktur.”

Türkiye’de yayıncılık dünyası bir kitapta görmeye alışık olmadığımız bu dipnotun başlattığı sansür tartışmasını konuşuyor. Tartışmaların merkezinde Ayrıntı Yayınları’nden çıkan “Hiçbir Şey Aynı Olmayacak: Siyasi Mülteciler 12 Eylül’ü Anlatıyor” adlı kitap var.

Kitap, Eylem Delikanlı ve Özlem Delikanlı’nın 12 Eylül darbesinden sonra yurtdışına çıkan 22 Türkiyeli siyasi mülteciyle yaptığı bir sözlü tarih çalışması.

Kitapta görüşülen 22 siyasi mülteciden biri de İsveç Sol Partili milletvekili olan Hamza Demir’di. 12 Eylül döneminde işkence görmüş Demir, kitapta yer alan kendisiyle yapılan görüşmede, 12 Eylül 2010 referandumunda neden “Yetmez Ama Evet” tutumunu desteklediğini ve “Hayır” tutumu alan solcuları neden anlamadığını anlatmıştı.

İşte bu anlatım Ayrıntı Yayınları’nın sahibi İlbay Kahraman ile kitabın yazarları Eylem ve Özlem Delikanlı’yı karşı karşıya getirdi.

Yayıncı Kahraman, önce bu bölümü kitaptan çıkarmak istedi, yazarlar buna yanaşmayınca da bölümün altına bir dipnotla yayınevinin bu görüşleri paylaşmadığı yazıldı.

Kitabın bu dipnotla basılması üzerine yazarlar bir açıklama yaparak kitaplarını Ayrıntı Yayınları’ndan çektiklerini açıkladılar.

“Önce müdahale etmek istedi”

Eylem ve Özlem Delikanlı, sosyal medya hesaplarından yaptıkları açıklamada şöyle dedi:

“Bizi bu kararı almaya iten olaylar zinciri, 12 Eylül sözlü tarih çalışmalarımızın bir parçası olan son kitabımız ‘Hiçbir Şey Aynı Olmayacak’ta yayıncı İlbay Kahraman’ın anlatıcılarımızdan birinin metninde siyaseten doğru bulmadığı bir bölüme müdahale etmek istemesi ile başladı. İtirazlarımız nedeniyle mücadele edemediği durumda ise kabul etmediğimiz şekilde ve iznimiz olmadan ilgili bölüme Ayrıntı Yayınları tarafından dipnot girildi. Haberimiz olmadan kitap bu hali ile yayınlandı. İznimiz olmadan yapılan bu türden bir ekleme yayıncılık etiği ile bağdaşmamaktır, çok daha önemlisi sözlü tarih alanının etik uygulamalarıyla çelişmektedir… Ayrıntı Yayınları ile tüm anlaşmalarımızı feshettiğimizi kamuoyuna duyururuz.”

“Yayınevi dipnotla siyaseten pozisyon aldı”

Sosyal medyada çok konuşulan bu açıklama üzerine ulaştığımız Özlem ve Eylem Delikanlı, neden böyle bir karar aldıklarını Serbestiyet’e anlattı: 

“Biz tartışmanın bir tarafı değiliz haliyle. Görüşmecilerimizin kendi düşüncelerini doğrudan aktaran bir yerde duruyoruz. Birine taraf olmak ya da olmamaktan öte bir şey bu tartışma. Yetmez ama evet tartışmasının da ötesinde, bir yayınevinin yöneticisinin kitaba yazarlarının ve görüşmecilerin onayı olmamasına rağmen müdahale etmesidir. Zaten sözlü tarih çalışması dediğimiz şey o görüşmeyi yapan kişinin görüşlerini barındırmayan bir şeydir. Görüşmecinin kendi hayat hikayesini aktarma yöntemidir. Görüşmecilerin düşüncelerini etkilemeye, tartışmaya veya değiştirmeye dönük herhangi bir çabamız olamaz. Burada da kendi düşüncesini ifade etmiş bir insanın görüşmesi var. Yayınevi müdahale etme girişiminde bulundu, bunu yapamadığı yerde de dipnot girerek siyaseten pozisyon aldı.”

“İrite edici sözlerdi, cevap hakkı doğururdu”

Sansür iddiasını Türkiye’nin önde gelen yayınevlerinden Ayrntı Yayınları’nın sahibi İlbay Kahraman’a da sorduk:

“Görüştükleri insanlardan birisi sataşmada bulundu. Bunu daha önce de yazarlara söyledim. Dipnottakileri kitabın en başına koydum, onu hiç kabul etmediler. ‘Peki, o zaman dipnotla geçiştirelim’ dedim. Ben kabul ettiklerini düşündüm. Meğer onu da kabul etmiyorlarmış. Bizim ilkemiz var. Yayınladığımız kitaplarda başkalarına cevap hakkı doğuracak bir şeyin kitaplarda yer almasını istemiyoruz. Benim böyle bir şeye yayınevi olarak hakkım vardı. Kitapta görüşlerine katılmadığım bir sürü insan var. Ama adı geçen arkadaş (Hamza Demir) başkalarını irite edecek, başkalarını töhmet altında bırakacak bir söylem tutturmuş. Bu da bizim yayınevinin ilkelerine ters düşen bir şey. Orada bir sürü insan ‘yetmez ama evet’çi. Ben yetmez ama evetçilere karşıyım. Dünya görüşüm onlara ters. Ama onların görüşlerini yayınlamasına karşı değilim. Ama yayınlarken başkasını aşağılamasına karşıyım. Ben kitaba bakmadan, daha önceki kitaplarını da bildiğim için “yayınlarız” dedim.

Serbestiyet: Düşünceleri politik bir tutumun eleştirisi olarak değerlendirilebilir, tam olarak kime bir sataşma var?

Bütün herkesi töhmet altında bırakacak bir şey. Kendini aklayıp başkasını haklayacak bir anlayış.

Serbestiyet: Sözlü tarihin ilkelerine uymadığınızı söylüyorlar.

Kim bu ilkeyi koymuş? Akademide böyle bir şey yok. Ben 40 yıl akademide çalışmış bir insanım. Metodolojik şeylerde de birtakım ilkeleriniz vardır, o ilkelerden taviz vermezsiniz. Sözlü tarih yaptığınız birisi örneğin hukuken bir sorun doğuracak laf etti. Yayınevi ne yapacak? Onu olduğu gibi yayınlayacak mı? Ben niye hukuken sıkıntılı bir sürecin içine gireyim? ‘Kusura bakmayın ben bu bölümü basamam, bu bölümü çıkarın’ derim.”

Yetmez Ama Evet’i eleştirenlere dipnot yok

Kahraman, dipnotla müdahaleyi “cevap hakkı doğuracak sataşma vardı” diyerek savunsa da kitapta referandumda “Evetçilerin” kandırıldığını düşünen mağdurların anlatımları da yer alıyor. Fakat bu bölümlere yayınevi herhangi bir dipnot koymaya gerek görmemiş.

Yayınevinin altına “Söyleşideki görüşler, söyleşi yapılan ve yapan kişileri bağlamaktadır. Yayınevimizle ilgisi yoktur” dipnotunu koyarak sansür tartışmalarını başlattığı sayfalarda İsveç Sol Parti Milletvekili Hamza Demir şöyle konuşmuştu:

“Anayasa oylamasında 12 Eylülcüleri yargılama olanağı yaratacağı için “evet”çileri destekledim. Yani o “yetmez ama evet” denilen şeyi… Pişman değilim çünkü şöyle bir şey var, diyelim ki, bir ev, bir bina yıkıntı halinde ve kötü bir bina. Sen onu yıkmaya çalışıyorsun. Kazma vurmaya çalışırken bir başkası geliyor, o da ‘Ben de vuracağım buna’ diyor. Şimdi onun amacı başka, senin amacın başka. Diğerininki bambaşka ama sen ona diyemiyorsun ki, yahu hayır sen vuruyorsan ben vurmuyorum ya da sen vurma sadece ben vuracağım. Hayat böyle değil, politika böyle değil…Cuntanın, Kenan Evren’in çıkarttığı anayasa değişmesin diye oy vermeyi ben bir türlü anlayamadım. Boykot ayrı bir şey, onları da onaylamadım ama yine bir anlama sebebi var. Fakat salt AKP karşıtlığı üzerinden olaylara bakma, politikaya bakma, dünyaya bakma sığ politika oluyor. Mesela diyorlar ki işte İran’da sosyalistler şöyle yaptı, böyle yaptı veya Mısır’da… Yahu kardeşim şimdi Mısır’da mesela Hüsnü Mübarek var, bir diktatör. Milletin anasını ağlatıyor. En başta da sosyalistlerin, komünistlerin. Buna karşı sen meydana çıktığın zaman dinci de geliyor, ne diyeceksin ya, çok mu seviyorsun da geliyor beraber bağırıyorsun? Ama öyle oluyor.”

- Advertisment -