Kıbrıs’ta yaşayanlar Türk’tür, ama aynı zamanda Kıbrıslıdır. Bizimle ortak bir tarihleri vardır. Kıbrıs’ta var olabilmek açısından Türkiye ile kader birliği etmişlerdir. Bununla birlikte, aynı zamanda kendilerine ait bir tarihleri de bulunuyor. O geçmişi de önemsiyorlar. Anglo-Sakson kültürünü, Kıbrıs Rumlarıyla yüzlerce yıl bir arada yaşamış olmanın getirdiği acı tatlı hatıraları unutmuyorlar.
Mustafa Kutlu sürekli bir arayışta ve bir şeyleri gösterme ihtiyacındadır. Nedir peki bu ihtiyaç? Basitçe
söylemek gerekirse gerçek bir dindarlık arayışındadır ve bunu bugünde ve İstanbul’da bir türlü
bulamamaktadır. Abdülaziz hocaya şöyle söyletir: “Müslüman benim diyen çok. Daha mühimi ‘günümüzde İslam’ nasıl yaşanacak? İş burada çatallanıyor.”
Bütün istediği “sonsuza dek heykel yapmak”... Ama heykel yapması da yasak. Hem kadın, hem de çıplak “insan sureti” yapıyor zira. Ardından insansız, heykelsiz, 30 yıl... Mektubunda çığlık atıyor çifte yoksunluğu: “Bir insan dokunma duygusunu yitirdiğinde ölüyor biliyor musun? Yerine konulamayacak tek duygu bu: Dokunma…” Uzak bakışlı kadınlardan, “keder basınca bilhassa hatırlanan”. Bilhassa hatırlanıyor; heykel deyince de sicilimiz, sabıkamız anı olamayacak kadar taze.
Süreci eleştirenleri “Ortadan kaldırmak” la tehdit ettiği iddia edilen Pervin Buldan, Türkiye’de devlet tarafından resmen kabul edilmiş bir faili meçhul cinayetinin mağduruydu. Henüz çok genç bir kadınken eşi, lafın gelişi değil gerçekten de ortadan kaldırılmıştı. Susurluk Raporu ve Susurluk Komisyonu zabıtlarında bu net biçimde anlatılıyor. Kocaeli Çetesi lideri Hadi Özcan’ın o komisyon verdiği ifadede bugün Meclis’teki partilerden birinin lideri ile ilgili iddiaları da 28 yıldır zabıtlarda bekliyor
Trump’ın hayalleri suya düştü, Nobel Barış Ödülü’nü kazanamadı. Fakat ödülü kazanan Venezuelalı muhalif lider María Corina Machado ilk iş olarak Trump’ı aradı, ödülü Trump’a atfetti. Aslında Nobel’i Trumpizm kazandı. Zira Machado’nun amacı ülkesine demokrasiyi Amerikan postalıyla getirmek ve petrol kaynaklarını Amerikan şirketlerine vererek Trump’ın kalbini kazanmak. Machado’ya “cadı” diyen otokrat sosyalist Maduro’nun ise pek bir farkı yok. O da koltuk için ülkesini yabancılara, hatta Trump’a peşkeş çekmenin derdinde. Nobel’in gerçek sahibi Venezeula halkının cesur demokrasi mücadelesi olmalıydı. Ne Machado vatansever, ne de Maduro solcu, olan Venezuela’ya olacak gibi duruyor.