spot_img
Ana SayfaGÜNÜN YAZILARIBelçika’yı bölmek, monarşiyi bitirmek istiyordu. Şimdi kraldan, Belçika başbakanlığı için yetki bekliyor

Belçika’yı bölmek, monarşiyi bitirmek istiyordu. Şimdi kraldan, Belçika başbakanlığı için yetki bekliyor

AP seçimleriyle aynı anda parlamento seçimlerini yapan Belçika’da Başbakan istifa etti. Sandıktan birinci çıkan Flaman milliyetçisi NVA lideri Bart de Wever başbakanlığın en güçlü adayı. Halbuki de Wever’in hedefleri arasında Bağımsız Flaman Devleti kurmak ve Belçika’daki monarşiyi yani kraliyeti bitirmek vardı. Ama bunun için önce kraldan hükümeti kurma görevini alabilmesi gerek. Peki, Belçika’daki Flamanların derdi ne?

Geçen haftaki Avrupa Parlamentosu seçimlerinde, sağ partiler, tarihi bir yükselişe imza attı.  En “etkili” sonuçlardan biri ise aynı anda federal seçimlerini yapan Belçika’dan, yani Avrupa Birliği’nin tam kalbinden geldi. Yükselen sağ oylar, Belçika’da, Başbakan De Croo’yu istifaya zorladı. Şimdi merkez Sağcı Flaman lider Bart de Wever’in başbakanlığa gelme ihtimali gündemde.

Politico.eu sitesindeki bir analize göre, Bart de Wever’in hedefleri arasında Bağımsız Flaman Devleti kurmak ve Belçika’daki monarşiyi yani kraliyeti bitirmek var. Ancak bu tür hedeflerin gerçekleşmesi bayağı zor. Örneğin Bart de Wever’in kraliyeti bitirebilmek için önce kraldan hükümeti kurma görevini alabilmesi gerek. Ki kral eğer isterse bu görevi Bouchez’e de verebilir. Bart de Wever muhtemelen hedeflerini küçültmek zorunda kalacak.

Belçika, iki bölgeden oluşan bir ülke: Flamanca konuşulan bölge ve Frankofon bölge. Belçika’da sağın asıl yükseldiği bölge, Flamanca konuşulan bölge yani Flaman bölgesi. “Flaman sağı”nın yakaladığı oy artışı nedeniyle Belçika’nın liberal-demokrat yönetimi istifa etti. Flaman Bölgesi’ndeki en yüksek oyu, Flaman ayrılıkçısı ve aşırı sağcı Vlaams Belang Partisi aldı. Ki Belçika’da AB Parlamentosu seçimlerine giren tüm partiler içinde de en yüksek oyu 1.034.112 oyla, Vlaams Belang aldı. Frankofon bölgenin yani Walon bölgesinin hiçbir partisi bu düzeyde bir oya erişemedi.

Merkez sağ partilerin toplam oyu Vlaams Belang’ın oyundan fazla olduğu için Belçika’daki seçimin asıl galibinin merkez sağ olduğu yönündeki değerlendirmeler ağır bastı. Flaman merkez sağının yükselen lideri Bart de Wever’in isminin Belçika Başbakanlığı için konuşulur hale gelmiş olması, bunun doğal sonucu.  Vlaams Belang’ın renkli karakterlerinden biriyse 43 yaşındaki Barbara Pas.

Barbara Pas, heyecanlı ve enerjik bir politikacı. Flamanca, Hollandacanın daha yumuşak ve daha samimi/informel bir türevi gibi. İşte Barbara Pas bu bağlamda Flamancanın hakkını veren ve hafiften “harbi delikanlı abla” tonunda konuşan bir kadın.

Aslında Vlaams Belang, Türkiye ile arası pek hoş olmayan bir parti. Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı, 2011 yılında, Vlaams Belang’ı ırkçılık ve yabancı düşmanlığı ile suçlayan bir açıklama yapmış. Öte yandan: Vlaams Belang’ın ırkçı, aşırı uç ve sert görünümünün altında kısmen çocuksu, naif, eğlenceyi seven bir taraf saklı. Ki bu parti bu çocuksu yönünden ötürü çok eleştiri de alıyor. Yani Vlaams Belang’ı Hollanda’daki Geert Wilders’in PVV’si ile tam olarak aynı frekansta değerlendirmemek galiba daha doğru.

32 yaşındaki Melissa Depraetere ise sağın güçlendiği bu seçimde Flaman solunun ve Flaman gençliğinin vitrin ve ekran yüzü gibi. “Vooruit” adlı merkez sol partinin lideri olan Melissa, partinin önceki başkanının bir skandalı nedeniyle partinin başına geçti. Önceki Başkan Conner Rousseau, sarhoşken, çingenelere hakaret eden ırkçı ve cinsiyetçi ifadeler kullandığı için istifa etmek zorunda kalmış. Ki Belçika siyaseti zaten genel olarak da skandallarla doludur.

Partinin başına bu şekilde geçmekten memnun olmadığı hissedilen Melissa her şeye rağmen Vooruit’in 2 adayını AB Parlamentosu’na sokmayı başardı. Melissa’nın partideki başkan yardımcısının kim olduğuna baktığımızda, 35 yaşında Funda Oru diye Türkiye kökenli bir isim görüyoruz. Melissa’nın en çok vurgu yaptığı konulardan biri, Belçika’daki ilkokul öğrencilerinin beslenme sorunu. Melissa, Belçika’da alım gücünün düştüğünü ve Vooruit partisinin hedefinin, onu yeniden yükseltmek olduğunu ifade ediyor.

Partisinin resmî sitesindeki biyografisinde şunlar yazıyor: “Uzun vadede yalnızca değerlendirmediğimiz fırsatlardan pişmanlık duyarız! Bu yüzden yeni yerler keşfetmek için her fırsatı değerlendirmeyi seviyorum. YouTube’un yardımıyla bir evi yeniledim. Böylece arkadaşlarımın kalıcı laminat kaplamacısı, montajcısı ve boyacısı oldum. Ev işleri arasında yürüyüş yaparak, yemek pişirerek veya en sevdiğim dizi ‘Friends’i izleyerek rahatlıyorum.”

Melissa, Vooruit Partisi’nin başına biraz “mecburiyetten” geçmiş olmasına ve siyasette kalıcı olmak istediğinden emin olmamasına rağmen siyasete çabuk ısındı. Şu an Bart De Wever’le koalisyon pazarlığında. Yani Flaman merkez solu ve Flaman merkez sağı arasında kanallar açık.

Kim ne derse desin, Flaman merkez sağcılarının lideri Bart De Wever’in siyasi geleceği parlak görünüyor. Şu anki Flaman Bölgesi Başbakanı’nın ismiyse, Jan Jambon. Bart de Wever ve Jan Jambon, aynı siyasi partiye üye: Yani Yeni Flaman İttifakı’na… “NVA” olarak da bilinen bu partideki öne çıkan iki isimden biri (De Wever) parti başkanı, diğeri (Jambon) bölgesel başbakan. Jan Jambon Flaman Bölgesi Başbakanı ve Flaman milliyetçisi bir kişi olsa da Jambon, Fransızca bir sözcük. Flaman milliyetçilerinin hepsinin de ayrılıkçı olmadığını yani hepsinin bağımsız bir Flaman Devleti’ni hedeflemediğini de belirtelim. Örneğin Jan Jambon, son dönemde, ayrılıkçı bir çizgide değil.

Bu hafta Belçika’da bambaşka bir gündem daha var: AB’nin, aşırı bütçe açığı nedeniyle Belçika’yı “cezai inceleme”ye sokması… Belçika Devleti’nin 680 milyar Dolar civarında borcu var ve bütçenin büyük bir kısmı faiz ödemelerine gidiyor…  Belçika’daki finansal açmaz, Flaman ayrılıkçılığını güçlendirici rol oynuyor. Flamanlar, Walonlar’dan daha zenginler.  Flamanlar ekonomik bağlamda Walon’ları suçlasalar da Flaman ekonomisi de yoğun bir üretim ekonomisi sayılmaz. Hizmet sektörü ve finans ağırlıklı bir ekonomileri var. Yani Walon’lara yönelik ekonomi içerikli tepkilerin haklılığı tartışmalı.

Flamanlık olgusunun AB dışında gündeme gelmesi, çoğu zaman, Flaman ırkçılığının veya Flaman ayrılıkçılığının yükselişiyle gerçekleşiyor. Oysa, Flamanlar, AB’nin başkenti Brüksel’i içeren Belçika’nın nüfusunun yarıdan fazlasını oluşturan bir etnik grup. Dünyaya katmış oldukları birçok ilginç değer/kavram var.

Örneğin Red Kid (yani Lucky Luke) çizgiromanının fikir babası ve iki çizerinden biri, “Morris” takma adıyla bilinen Maurice De Bevere.  O, Belçika’nın Kortrijk şehrinde doğmuş bir Flaman. Ama kariyerinde Fransızca ve İngilizce üzerinden ilerlemiş. Öte yandan, Tenten ve Şirinler de Belçika’dan çıkmış ama Flaman bölgesinden değil başkent Brüksel’den… Ki Tenten’in yaratıcısı Herge, yarı Flaman-yarı Fransız bir sanatçıydı. Oyuncu Audrey Hepburn de Brüksel’in güneyindeki Ixelles adlı yarı Flaman-yarı Walon bir semtte doğmuş ve annesi Hollandalı bir baronesmiş. Tabii Flaman çizgi roman dünyasında, Red Kid, Tenten ve Şirinler’den bambaşka zenginliklerin de olduğunu belirtmek gerek.

Flaman ayrılıkçılığının görünür motivasyonu, ekonomi: Flaman ayrılıkçıları, görünüşte, “Walon’ların yükünü daha fazla taşımak istemeyen” kişiler. Daha arka plandaysa belki şu var: Flaman kültürü, Avrupa ve dünya çapında pek ön plana çıkmış değil. Belçika dışarıda genelde Frankofon yönüyle yani Walon yönüyle tanınıyor.

Flamanların bağımsız bir devlet veya daha geniş kültürel bağımsızlık elde ederek kendi adlarıyla dünya sahnesine çıkma isteği duymaları, normal. Belçika’da Flamanlar aleyhine bir asimetri söz konusu: Ülke nüfusunun yarıdan çoğunun Flamanlardan oluşmasına, Flamanların ülke ortalamasından yüksek gelir düzeyinde olmasına rağmen, Başkent Brüksel’e ve Belçika Kraliyet Sarayı’na “Frankofon ekol” hakim. “Walonlar hakim” de diyebiliriz. Bu yüzden Walonlar uzun zamandan beri “Belçika milliyetçiliği”ne daha yatkın. Flamanlar, Flaman milliyetçiliğine. Bunun yanında Walonlar’ın Flamanlar’a oranla daha sol eğilimli olduğunu belirtmek gerek. Merkezi Brüksel’de olan AB’nin baskın dili İngilizce. Brüksel’de Flamancanın fazla esamesi okunmuyor. Brüksel’deki bir Flaman’ın kendini “öz yurdunda garip, öz vatanında parya” hissetmesi mümkün.

Flaman Milliyetçiliği ile Alman milliyetçiliği arasında ise tuhaf bir ilişkiden söz edilebilir. Flaman milliyetçisi Vlaams Belang’ın adının içindeki “Belang“ sözcüğü, Almancada da var olan, Germen kökenli, Almancanın ruhunu yoğun şekilde barındıran bir sözcük. Ki Alman aşırı sağ partisi AFD’nin (Alternative für Deutschland) ismi bile “Belang” kadar tipik bir Almanca sözcük içermiyor. Flaman milliyetçiliğinin Alman milliyetçiliğiyle akrabalığını yansıttığı söylenebilecek bir diğer detaysa “Eigen Volk Eerst” (Önce kendi halkımız) şeklindeki slogan. Neredeyse Almanca sayılabilecek kadar Almancaya benzeyen bir slogan bu. Flaman Milliyetçiliği’ni bir anlamda Alman milliyetçiliğinin bilinçaltı olarak düşünmek, çok yanlış olmayabilir. Ancak paradoksal şekilde Alman milliyetçilerinin Belçika’ya bakışı çok olumlu değil.

Flaman sağ partilerinin yakaladığı büyük yükselişe rağmen Belçika Başbakanlığı için gündemde olan kişilerden biri Walon: Kral Philippe tarafından hükümeti kurması için görevlendirilme ihtimali olan Georges-Louis Bouchez, İtalyan kökenli bir Walon. Tabii Flaman siyasetinin şu anki parlayan yıldızı Bart de Wever’in şansı daha çok. Kral, iki isimle de temasta. Öte yandan, giderek kilit bir figür haline gelen Melissa Depraetere, Bouchez’i güvenilmez bulduğunu belirtti.

Bart de Wever, siyasetçi olmanın yanında bir yazar. Yükselen “woke” modasını sert şekilde eleştirdiği bir kitabı da var. Bart de Wever’in rakibi olan 38 yaşındaki Bouchez ise, Belçika İkinci Ligi’ndeki bir futbol kulübünün de sahibi. Belki tüm bu isimlerden daha ünlü olan Belçikalı siyasetçi ise Avrupa Komisyonu Başkanı Charles Michel. Ki o da Walon.

Belçika, bazı kişilere, “hayatın sıfır hatayla aktığı refah cenneti” veya “tam kapağı atıp dibini sıyırmalık ülke” gibi görünebilse de bütçesinin çok büyük bir yüzdesini faiz ödemek için kullanan, yerleşik refah seviyesini daha ne kadar sürdürebileceği tartışmalı bir ülke. Belçikalılar şu anki yaşam kalitelerini yüksek performanslı bir üretim ekonomisi olmalarına değil AB’nin merkezi olmalarına borçlu görünüyorlar. Ancak Belçika ne olursa olsun hala göçmenlere belli bir refah sağlayabiliyor. Başka ülkelerden Belçika’ya taşınan “expat”lar, belki ekonomik yönden “yırtmayı” başarabiliyor olsalar da genelde Belçika’dan özellikle de Flaman Bölgesi’nden çıkan kültürel ürünlere fazla ilgi göstermiyorlar. Flaman Dünyası keşfedilmeyi bekliyor.

- Advertisment -