Türkiye’de genel enflasyon da gıda enflasyonu da hepimizin malumu. Burada hepimizin bildiği sebepleri sıralamayacağım, çünkü konuşmaktan bile yorulduk biliyorum. Dünyada gıda fiyatlarının düşüşte olduğu ama Türkiye’de hâlâ yükseldiğini de biliyoruz. Bunun bir çok nedeni var tabii. Girdi maliyetlerin artması, iklim koşulları, iklim krizi, üreticinin pazara ulaşmada zorluğu dolayısıyla üretici ile son tüketici arasında aracılara bağımlı bir sistemin oluşu, aracıların da üstlendiği yüksek maliyetler vs. Bunları çok okudunuz, çok dinlediniz. Sizleri rakamlara da boğmayacağım.
Türkiye, çoğunlukla küçük aile işletmeleriyle tarımını sürdürüyor. Bu aile işletmeleri ürünlerini aracıya veriyor. Aracı da büyük şehirlerde son tüketiciye sunacak diğer aracılara. Yani tarladan bir ürün çıkıyor, komisyoncu onu gelip alıyor, büyük şehirde ya marketlere ya da pazarcılara satıyor. Pazarcı veya marketler de son tüketiciye. Ve elbette bu aracılar da para kazanmak zorunda, dolayısıyla enflasyonun tüm suçunu aracılara yüklemeyi yavaşça yere indirelim. Bu paragrafı not alalım, sonra işimize yarayacak çünkü.
Ben işimden dolayı tecrübe ettiğim başka bir sebebin üzerinde yazacağım. Bilenler bilir 7 yılı aşkındır tarım yapıyoruz. Hem ekip biçiyoruz hem de bizim için ekip biçen çiftçilerimiz, hayvancılık yapan köylülerimiz var. 8 ilde onlarca köye ve üreticiyle temas halindeyiz. Normal şartlarda aslında üretici ağımızın büyümesi lazım ama maalesef küçülüyoruz. Bu yüzden her sene yeni üretici için görüşmeler anlaşmalar yapıyoruz.
Bunun sebebi; yaşlanıyoruz.
Evet tarımla geçimini sağlayanlar yaşlanıyor ve gençler tarım yapmak istemiyor. Yaştan dolayı iş gücü kaybı demek bu. 2023 verileri de bunu doğruluyor. Sektörde kadınların yaş ortalaması 60.1, erkeklerin yaş ortalaması 57.7. Genel yaş ortalaması da 58.1. korkmamız gereken rakamlar bunlar. Tarım ve hayvancılıkla uğraşanlar ortalama 58 yaşında demektir bu. Elbette gençler var, köyüne dönen de var ama iş gücü yaş ortalamasını değiştirmeyecek kadar azlar. Bu sorunu çözmezsek 10 bin yıldır tarım yapılan, tarımın sıfır noktası olan bu topraklarda, toprak genetiğiyle uyumlu, bu bölgeyle özdeşleşmiş temel besinlerde dışa bağımlı olacağız demektir.
Size iki örnek vereceğim, bizzat bizim üreticilerimizden. Biri 60 yaş üstü bir teyzemiz diğeri de genç bir kadın.
Diyarbakır’ın Dicle ilçesinin bir köyünde yıllardır reyhan ekip kurutarak geçinen yaşlı bir teyzemiz var. Naziye Teyze, 2023 yılında geçinmek için reyhanı yeterince ekmedi, ekemedi. Çünkü yaşı bağ bahçe işleri için fazlaca ilerledi. Biz de kendi iş yerimizde reyhan stoklayamadık. Yerine reyhan kurutacak birini de bulamadık. Reyhan ekenler kurutmak istemiyor çünkü çok meşakkatli bir iş. Dolayısıyla bu sene reyhanı sadece bir kere satışa çıkarabilirdik. Naziye Teyze’nin tüm çocukları ilçe merkezinde ve şehir merkezinde çalışıyor. Çocukların okulları, sosyal ve fiziki imkanlardan dolayı bağ bahçelerine dönmek istemiyorlar.
Bir diğer örnek ise üniversitede sağlık bölümü okumuş ama 4 yıl önce bizim üreticimiz olmak için İstanbul’dan Bitlis-Hizan’daki köyüne geri dönen Gülcihan. Hizan’da kış çok çetin geçer yaz da kısa sürer. Kendisi bizim için domates ekip kuruyordu ayrıca da kuru fasulye ektiler. Bu yıl maalesef kuru domates ve kuru fasulye satamadık. Çünkü genç çiftçimiz Gülcihan, tekrar İstanbul’a dönüp bir hastanede çalışmaya başladı. Çok sert geçen kışın evi ısıtmak ciddi bir problem, hele ki evde yaşlı bir anne varsa. Genç bir kadının hayattan hem sosyal olarak hem de maddi olarak beklentisi çok anlaşılır. Bu beklentisini köyde bulamadığıdan, 4 yıl önce bahçesini ekmek için gelen Gülcihan’ı maalesef biz tutamadık ve büyük şehre gitti.
Şimdi acı gerçekle yüzleşelim; büyük şehirlerde asgari ücret kazanmalarına ve ekonomik olarak zor bir hayat yaşamalarına rağmen gençler dönmek istemiyor, dönenleri de tutamıyoruz.
Geçen yıl İzmir Büyükşehir Belediyesi Başkanı Sayın Tunç Soyer ile neredeyse bir yıllık bir çalışma yaptık. İzmir İktisat Kongresi’nin hazırlık sürecinde hem Çiftçi Grubu’ndaydım hem de tüm sektörlerin aldığı kararların doğayla uyumlu olup olmadığını kontrol etmek amacıyla kurulan Uzmanlar Grubu’ndaydım. Çiftçi Grubu’nda da en çok tartışılan konu; gençlerin sektöre karşı ilgisizliğiydi. Gençlerin sektörün zorluklarından dolayı iş yapmak istemedikleri konuşuldu. Kısmen de haksız sayılmazlardı ancak arada da söylediğim gibi; bu tek taraflı yargılanacak bir konu değil, çuvaldızı kendimize batırmak zorundayız, gençleri (onların deyimiyle) “harcamak” en kolay yol.
Ülke vatandaşları olarak; gençlerin alternatif kariyer yapmaları, üstelik bunu da tarımla yapmalarının en büyük engellerinden biri; algılarımız. Evet algılarımız. Çiftçi, hayvancı, tarımla ilgilenenlere karşı algılarımızı hem gençlerimize iyilik hem ülkemize iyilik adına revize etmek zorundayız. Biliyorum hepimiz; “Benim kızım matematikten hiç boş soru bırakmadı” nesliyiz, herkesin matematikte iyi olması lazım olan bir sistemden geçtik. Sanayide, berberde, terzide haftasonu çalışan çocuklara acıyarak baktık. Dahası çocuklarımızı layık görmediğimiz için alternatif işlerden hep uzak tuttuk. Şimdi bu böyle bir ezberden geçmiş gencin köye dönmesini beklememiz romantik bir hayal.
Bir diğer sebep ise, yaşam standartları konusu. Pandemide şunu gördük; telefon her yerde çekmiyor, internet yok. Çocuklarımız okul derslerine bile devam edemedi. Bazı yerlerde elektrik kesintileri hâlâ var. Sıcak suya erişmek için ciddi bir emek sarfetmeliler. Kışın ısınmak için de keza. Sosyal hayata, şehirlere erişim zorlayıcı. İnsana yaraşır asgari yaşam standartlarını tüm kılcal damarlarımıza kadar ulaşmış değil. Bu saydıklarım 50-60 yaş nesli için önemli olmayabilir ama gençlerin köye dönmesi veya dönmemesi için önemli gerçek gerekçeler. Günün sonunda ise sosyal hayatın mali bir karşılığı var ve çok haklı olarak gençler bu karşılığı bulmak istiyor.
İşte tam da burada, yukarıda not alalım dediğim paragraftaki bilgiler devreye giriyor. Eğer ki tarım yapmak isteyen genç bir çifti veya hayvancı, köyünde son tüketiciye veyahut en azından sadece bir aracıya satacak şekilde bir altyapı kurarsa, dolayısıyla alışık olduğu soysal hayatın bedelini köyünde ürettiği ile ödeyebilecek bir kazancı olursa ancak ikna edebiliriz onu köyüne dönmeye. Bu sistem için de şehirdeki birçok teknik ve fiziki imkânı köyde sağlamalıyız. Bu durum aynı zamanda muzdarip olduğumuz markalaşma konusunda da ek destek sağlayacak. Ürününü direk satabilecek altyapıyı ekip biçtiği köyde kuran genç, kendi ürününü daha kolay markalaştırabilecek. Dünya ile bağlantıyı ürettiği ile kurabilen bir çiftçi köyünün kalkınmasına da, turizmine de katkı sağlayacak.
Tüm bunları sağladığımızda aslında gıda hem istihdama hem gıda enflasyonuna hem de tehlikede olan Türkiye’nin bitki desenini korumuş oluruz. Yaşlılar kendi güçleri doğrultusunda daha emeği az, ekimi kolay ürünler ekecek ve zahmet isteyen ürünlerin ekimi her yıl biraz daha düşecek bu da birçok tarım ürününde dışa bağımlılık demek. Oysa bitki desenimiz bizim tarımdaki imzamız. Tarihsel bir hazinemiz var tarım konusunda. Buğdayın, mercimeğin, baklagillerin gen kaynakları da burada, ilk kültüre alındığı yer de bu topraklar. Koyunun, atın, keçinin ilk evcilleştirildiği yer de yaşadığımız ülkemiz. Biz imzamız olan bitki desenleriyle dünya tarım piyasasında yer alabiliriz. Bu bitki desenini korumak için genç akıl, vizyon ve beden lazım.
Türkiye aslında tarım için bir cennet, zaten bu yüzden tarımın da doğduğu topraklar bu topraklar. İklim çok müsait, toprak yapısı müsait, iklimin geçiş bandında olması hasebiyle coğrafya müsait ve tüm bu kombinasyonları bir araya getirecek genç nüfusa sahibiz. Dünyanın çok az ülkesinde bunların hepsini aynı yerde aynı zamanda bulabiliriz ama bizim ülkemizde var. Ancak genç nüfus tarımla değil başka sektörlerde gelecek aradığı için tarım ve hayvancılık ile ilgilenen nüfus yaşlanıyor.
Sadece Türkiye’de böyle değil elbette, dünya da yaştan kaynaklı tarımsal iş gücü azalıyor. Ancak ülkemizi diğer ülkelerden ayıran tarihsel bir nokta var. Biz tarım ülkesiyiz, tarımda üretici ülkeyiz ve maalesef gençlerimize sunacağımız çok da iyi alternatiflerimiz yok. Dolayısıyla elimizdeki en büyük üretim seçeneğimiz olan tarımı gençler için alternatif bir kariyer olarak hazırlamalıyız.
Gıda arzı, gençlerin istihdam sorunu, dolaylı olarak gıda enflasyonu sorununu çözmemiz için tarımın sıfır noktası olan ülkemizin köylerini, tarım topraklarını, gençler için yaşanılabilir, soysal hayat erişimi olan, yaşam standartları oturmuş bir yere dönüştürmek zorundayız.